Öyle bir seyir defteri…

Kıymalı tost

07 Ocak 2009 Çarşamba, 22:25

Hiç böyle bişi duydunuz mu bilmiyorum, ben duymadım. Didem kıymayı kendi başına ya da ekmek arası yemeyi çok sevdiğini anlatırken kafamda ışıklar yandı, ekmek arası kaşarlı bir kıyma nasıl olur diye. Kaşarlı-kıymalı pide oluyorsa, tostu neden olmasın di mi…

Kıymayı soğanla kavurdum, tuz dışında baharat koymadım. İki ekmek dilimi arasına bir ince kaşar dilimi, kıyma, onun üzerine de bir ince kaşar dilimi koydum ve tost makinasına attım.

Sonuç : Harika! Eğer kaşarlı-kıymalı pide seviyorsanız bayılacaksınız.

Benim özel zevklerim : Kaşarın çok fazla erimemiş olması (ekmeğin kenarlarından biraz akar gibi olacak ama tamamen akışkan değil), kaşarın Ülker İçim marka olması ve ekmek dilimlerinin ince olması (ekmek ne kadar ince o kadar tostun lezzetine varabiliyorum ama parçalanmaması da gerekli tabii).

Yimmek | 4 Yorum »
 

Ispanak kökünden yemek

04 Ocak 2009 Pazar, 00:12

Maro’nun hazır yıkanmış ıspanaklarının tatları acımtrak gelmeye başladığından beri (son bir-iki senedir) üşenmiyorum, doğru düzgün ıspanak alıp ayıklayıp yıkıyorum.

Ayıklama işleminin artıkları ıspanakların kökleri oluyor. Tabii optimize motorize birlikler bu kökleri atmaktan çok rahatsızlardı. Bunlardan bişi oluyordur kesin diye internette araştırınca çeşitli tarifler buldum. Yemek yaparken kökleri sivri olan baş kısmını keserek kullananlar olduğu gibi, olduğu gibi bile kullananlar var.

Kökleri kullanabilmek için ıspanakların kendisinden de iyi yıkamak gerekiyor. Özellikle kök kısmına daha fazla istenmeyen madde kaçabiliyor. Normal yıkamanın yanı sıra, bir gece sirkeli suda bekletme yöntemine gittim o nedenle. Birkaç kez bu işlemi yapıp, yemeği yapmaya üşenip kökleri attıktan sonra sonunda bugün yemeğe dönüştürebildim kendilerini.

Zeytinyağında 2 soğan ile başka bir yemekten artmış 3 tane dolmalık biberi (iri doğrayıp) kavurdum. 1 kg ıspanaktan artan sivri başları kesilmiş ıspanak köklerini katıp kavurmaya devam ettim. Kökler pişince, 4 diş sarımsak atıp tuzunu da koyup bir-iki dakika daha kavurdum. Yarım çay bardağı bulgur, bir çay bardağı sıcak su katıp karıştırdım. Suyunu çekince yemek de pişmiş oldu.

Pek leziz oldu valla. Afiyetle yedim.

İlk sefer için şansımı zorlamamak için ıspanak köklerini sivri başlarını keserek kullandım. Bir dahakine onları da yemeğe katma niyetindeyim.

Yimmek | Ispanak kökünden yemek için yorumlar kapalı
 

Yabancı adlandırma çılgınlığı

02 Ocak 2009 Cuma, 14:33

Az önce Dil Derneği’nin basın açıklamasını okudum. “Özgün” isim bulma kaygısıyla yeni açılan kurumların acayip isimlerine isyanım kelimelere herhalde daha iyi dökülemezdi.

===============

YABANCI ADLANDIRMA ÇILGINLIĞI RUH SAĞLIĞIMIZI BOZUYOR: UŞAK “HOSPİTAL CEYLINE” DA AÇILDI!

Yıllardır verdiğimiz tepkiler sanki suya yazılıyor; işyerlerine, ürünlerine yabancı ad verme yarışı sürüyor. Bu yarışa girenlerin sergilediği davranışı, “çılgınlık” olarak tanımlamaktan başka yolumuz kalmadı. Yeme, içme, eğlenme, konaklama yerlerinin yanı sıra İstanbul, Ankara gibi kentlerdeki özel hastanelerin adlarına baktığımızda da şaşırıyoruz. “Özel” sözcüğünün arkasına yabancı sözcüklerle birlikte kent, semt… vb. adları sıralanıyor. Bu bilinçsiz ve gülünç adlandırma çılgınlığı karşısında dilimize Farsçadan giren, yüzlerce tabelaya yazılan “hastane” sözcüğünü arar olduk; “hospital”ı kullanmak bir ayrıcalık sayılıyor. Çünkü “hospital”lar, bu adı söyleyebilenleri; hastaneler umarsız halkı iyileştirmeye çalışıyor.

Tıp dilindeki sorunları çözememişken, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sağlığıyla ilgilenecek, çoğunca Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan sağlıkçıların görev yaptığı, “BioLifeClinic, Electron Medical, Hospitalium Haznedar, Academic Hospital, Avrasya Hospital, Özel International Hospital, Özel İstanbul Hospital, Özel İstanbul Medicine Hospital, Özel Medical Park Bahçelievler Hastanesi…” gibi onlarca hastanenin adını söylemekte de zorlanıyoruz.

Bu “hospital”ların çoğunda bu adlandırmaları yapanların, bu adlandırma biçimini doğru bulanların “ruhsal durumunu, kişilik özelliklerini” inceleyip tedavisine yönelik öneri getirecek bölümler olduğunu düşünüyor ve bu konuda uzman desteği bekliyoruz.

Ege’nin güzel kenti Uşak’ta açılan “Hospital Ceyline”ı nasıl okuyacağız? “Ceyline” İngilizce bir sözcük müdür; yoksa bizim güzel gözlü “ceylan” mıdır? Eğer “ceylan”ımız, “ceyline” yapılmışsa, bunu yapanları nasıl adlandıracağız? “Ceyline” bizim “ceylan” değilse, “hospital” bizim “hastane”yse, Uşak kentindeki “Hospital Ceyline”ın “ruh ve sinir hastalıkları” bölümünden yardım istiyoruz!

Bu adlandırma çılgınlığını durdurmak, gittikçe bozulan dil bilincimizi ve ruh sağlımızı korumak için bilinçli yurttaşların adı, tadı yabancı olan her şeyden, her yerden uzak durmasını öneriyoruz!

Memat | Yorum Yok »
 

Romance of the Three Kingdoms 2

29 Aralık 2008 Pazartesi, 17:31

Dün akşam Red Cliff I filmini seyrettik. İlk başta John Woo filmi olduğunu görünce bir ürktüm, 300 Ispartalı gibi [1] bir film çıkacak diye. Neyse ki öyle değildi :)

Film Çin’in “Three Kingdoms” döneminde geçiyor. Seçerken de “aa ben bunun oyununu oynamıştım” diye seçmiştim. “Romance of the Three Kingdoms 2” isimli bir strateji oyunu vardı sürekli oynadığım. 3.’sü çıktığında beğenmemiştim, epey bir süre 2.’sini oynadıktan sonunda artık grafikleri çok eski geldiğinden olsa gerek bırakmıştım oynamayı.

Filmdeki karakterlerin isimlerini görünce acayip bir nostalji seli oldum. Sun Quan, Zhao Yun, Zhang Fei, Liu Bei, Guan Yu, Cao Cao hepsi küçükkene ezbere bildiğim isimlerdi. Anımsamadığım nedenlerle Sun Quan’ı pek severdim, Cao Cao’yu da hiç sevmezdim. Filmi izleyince anladım nedenini, her zamanki gibi mazlumun yanındayız :)

Romance of the Three Kingdoms” oyunu ne olmuş diye baktım, Koei boş durmamış, aynı oyundan bir 9 tane daha çıkarmışlar, en son 2006’da “Romance of the Three Kingdoms XI” çıkmış. Hatta 1997’de oyunu forklamışlar, bir de “Dynasty Warriors” isimli daha dövüşken bir sürümünü piyasaya sürmüşler.

Film mi… film güzeldi bence. Az dövüş bol öykü. Tarihsel tutarlılığını bilemiyorum elbette. İkinci filmi de Ocak’ta çıkacakmış, bir 2.5 saat daha izlerim valla.

Oyun mu… Eh üzerinden 18 sene geçmiş ama internetin güzelliği “terk edilen oyunlar” sitelerinden bulunabiliyor. Dosbox’la da pek güzel çalışıyor. Tabii o kadar eski bir arayüzle (grafikleri hadi boşver) oyun oynamak çekici gelir mi, onu bilemedim. Bazı şeyler zamanında güzel oluyor :)

[1] “300 Ispartalı” bir nevi bir “porno” filmi. Konu bulunsun diye Isparta’yı atmışlar ortaya. Sürekli özel efekt ve dövüş seyrediyorsunuz. Isparta değil de herhangi bir şehirde, suyun altında, uzayda, bir adada, herhangi bir yerde geçse de farketmezmiş. Çünkü konu yok aslında filmde. Sadece adı konan konuda giyinmiş dövüşenler.

Film / TV, Genel | Yorum Yok »
 

“Pardus Geliştiricisi Olmak” Semineri

20 Aralık 2008 Cumartesi, 06:18

22 Aralık Pazartesi günü saat 15:00’te 13. Türkiye’de İnternet Konferansı’nda “Pardus Geliştiricisi Olmak” başlıklı bir saatlik seminer vereceğim.

Seminerde bir Pardus geliştiricisinin projenin gelişimini izlemek ve gelişimine katılmak için kullandığı svn depoları, e-posta listeleri, hata takip sistemi, wiki gibi araçların etkin kullanımı anlatacağım. Özellikle Pardus geliştiricisi olmayı düşünüp nereden başlayacağını bilemeyenlere çok yararlı olacağını umuyorum.

Konferansa katılım ücretsiz. İlgilenenleri seminere beklerim :)

Konferans Hakkında Bilgi
Linux Seminer Programı

Pardus | Yorum Yok »
 

Löker’in büyük gününe iki kala

19 Aralık 2008 Cuma, 20:19

Güzel insan Löker’in düğününe iki gün kala İstanbul’a geldik. Perşembe öğleden sonramızın birkaç saatini de olsa geleceğin damat ve gelini ile geçirmek, hatta gelinliğin son provasında bulunmak kendimi pek ayrıcalıklı hissettirdi :)

Bir işe yararız belki diye düşünerek biraz erken gelmiştik ama hemen her şeyi bir yol/düzene koymuşlar zaten (ya da pek çaktırmıyorlar). Ben de pek ağır ve taşıması zor olan gelinliği eve taşırken birkaç yüz metre Löker’in koluna girip “askı”yı uzattım diye kendimi avutuyorum :)

Yanlış anlaşma olmasın, taşıma eyleminin çoğunu yine de kendi yaptı. Biraz kafamız geç çalıştı, böyle daha rahat taşınır diye. Hiç yoktan iyidir.

Memat | 1 Yorum »
 

Domates çorbası isteyen?

04 Aralık 2008 Perşembe, 20:25

Son 2-3 yıldır sık sık yaptığım domates çorbasının nasıl olduysa tarifini karıştırdım… Normalde koyduğumun 2 katı süt ve 2 katı su koydum. Durumu kurtarabilmek için 2 kat domates ve 2 kat un da eklemem gerekti. Elde hazır şişe domates kalmadığından, deneme amaçlı kışın ilerleyen zamanlarına ne kadar dayanıyor bakalım diye Eylül’de kaynatıp kendim şişelediğim domateslerden de karıştırmak zorunda kaldım. Tabii eldeki en büyük tencereye sığmadı. İşe Didem de dalıp, ikinci bir tencereye bir kısmını aktarıp, ayrı ayrı blender’lanan çorbaları homojenize etmek için birkaç kez birbirine boşaltarak karıştırma taklalarına girdi.

Sonuç… dünya kadar domates çorbası :). Normalde seviyoruz diye çok yapıyordum zaten, 4-5 gün sık sık çorba içiyorduk, zor bitiyordu. Şimdi onun da iki katı acayip bişi oldu. Her öğün ikişer kap içsek anca bitecek herhalde.

Önümüzdeki bir hafta içinde Batıkent’e yolu düşeceklere n’er kap sıcak domates çorbası ikram edebilirim :)

Yimmek | 2 Yorum »
 

WordPress’e n tane girdi/yazı eklemek

02 Aralık 2008 Salı, 23:31

Gazete küpürlerinin yayınlanacağı bir site için WordPress’e yüzlerce taranmış resim (küpür) girdisi eklemek gerekiyordu. Resimlerin dosya isminde aslında gerekli hemen her veri var — tarih (girdi tarihi), kategoriler, onlardan oluşturulacak başlık.

Bunun üzerine bu işi otomatize edip işin ameleliğinden kurtulmanın yollarını aramaya başladım :). “İçe Aktar” bölümünde genelde başka servislerden veri aktarmak var, bir dosyadan veri aktarma gibi bişi yoktu. Elle yazmak mümkün ama WordPress’in bir girdiyi kaydederken hangi tablolara ne işlediğini bulmak işime gelmedi, yapılmışı vardır mutlaka diye düşündüm. WordPress eklentilerine göz attım ama WordPress’in eklenti bölümünde o kadar fazla eklenti vardı ki (3000+), olay samanlıkta iğne aramaya döndü. Birkaç tane toplu veri girme eklentisi buldum ama çok işimi görmedi.

Derken bir ışık yandı (evet, malum mekanda), CSV içe aktarma eklentisi aramaya başladım ve buldum. Üstelik yetmemiş, özgür yazılımın güzelliği, birisine aynı girdi için çoklu kategori/etiket eklemek lazım olmuş, bir programcıya yaptırmış ve geliştirttiği halini yayınlamış. Benim de birden fazla kategori girmem gerekiyordu.

Artık iş sadece elimdeki dosya isimlerinden eklentinin istediği tatta bir CSV dosyası üretecek ufak bir betik yazmaya dönüştü. Onu da yazıp WordPress bir sürü yazıyı otomatik oluştururken arkama yaslandım :)

Gezegen | Yorum Yok »
 

MKW dosyalarını Linux’ta açmak

12 Kasım 2008 Çarşamba, 14:20

Bugün elime bir adet mkw dosyası geçti. Pek nadir kullanılan müzik sıkıştırma formatlarından. Ne oynatacak, ne de dönüştürecek bir program yoktu sistemimde.

Bu konulardaki elim/ayağım olan shntool‘un açması gerekirdi acaba ek bir araç mı kurmam gerekli diye sayfasına baktım. Evet, açabiliyor ama sadece Windows sürümü olan bir kod çözücü kullanarak… Shntool genelde basit araçlar kullanır, bunu da Wine’la çalıştırabilirim herhalde diye gidip sayfasından indirdim. Açıp çalıştırmaya kalktığımda mfc42.dll dosyasını bulamadığını söyledi. Google’a yazdım, hemen çıktı bir “dll indirme sitesi” (böyle nesneler var anlaşılan Windows kullanıcıları için), indirdim, içinden çıkan readme’sindeki bilgilere göre ev dizinimdeki .wine/drive_c/windows/system altında kopyaladım. Ve çalıştı… Birkaç dakika içinde wav’a çevirmiş ve oradan artık kendi istediğim ufuklara (cue dosyasına göre parçalara bölmek ve flac’a çevirmek) yelken açmıştım bile.

Mkw de çok başarısız bir sıkıştırma formatıymış laf aramızda :). 737 MB’lık wav’ı sadece 633 MB’a indirebilmiş. Aynı dosyayı flac’a çevirince 515 MB’a indi.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Hylafax ile on yüz milyon faks göndermek

30 Eylül 2008 Salı, 22:22

Faksla bir duyuruyu birçok kuruma göndermek istiyorsanız, KDE’nin KAddressbook / Kdeprintfax arayüzü bunun için büyük kolaylık sağlıyor. Kaddressbook birçok biçimdeki veriyi içine aktarabiliyor. Kdeprintfax’ta da Kaddressbook’ta kayıtlı adreslerden istediklerinizi seçebiliyorsunuz.

Daha önce de toplu faks göndermiştim ama geçen hafta farkettim ki daha önce hiç 286 kuruma birden faks göndermeye çalışmamışım. Akşam ofisten çıkmadan bıraktım fakslamaya, sabah geldiğimde faksların yarısından fazlası gitmemişti. Hylafax bana “Kill time expired” diyordu her gitmeyenin karşısında. Ben de Google’a “buyur?” dedim.

Google tabii beni hiç ikiletmez, ilk önerdiği web sayfasında nedeni yazıyordu. Hylafax öntanımlı olarak 3 saatten uzun süre gönderemediği faksları göndermekten vazgeçiyormuş. Hylafax istemcisi sendfax komutuna parametre olarak -k “now + 7 days” ekleyerek 3 saatlik süreyi 7 güne çıkartabiliyormuşuz.

Kdeprintfax’ın ayarlarını açıp yaptım hemen tabii. Doğal nedenlerden (çok denedim — cevap vermiyor, meşgul çalıyor, vs) faksa bişi olmadıysa 7 gün boyunca, yaşasın birader, ben mi önüne geçeceğim :)

Gezegen | Yorum Yok »