Öyle bir seyir defteri…

Ben de FSF üyesi olmuşem

01 Ağustos 2005 Pazartesi, 14:18

Bugün Free Software Foundation‘dan gelen posta ile ben de üye oldum. Vakıf, özgür yazılım hareketine yasal bir şemsiye sağlayarak ve birçok projeyi destekleyerek önemli işler yapıyor.

Paketten çıkan Lawrence Lessig‘in Free Culture kitabı, iki tane CD ve vakfın son çıkan üç tane haber bülteni de cabası.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Paramatik maymunlukları

31 Temmuz 2005 Pazar, 17:53

Dünden beri Didem’le bankaya para yatırmak için Garanti’nin yeni teknolojik yeniliği paramatiği kullanma peşindeydik. Bir tane para sıkışması nedeniyle bozuk paramatik, bir tane de paramatik kisvesi altında standart atm’ye denk geldikten sonra çalışan bir paramatik bulduk.

Paranın birkaç banknotunu tanımayınca alet, çantadan başka para bulmaya kasarken yere para düşürdük, birimizin dirseği diğerinin kafasına çarptı falan derken başka bir set banknotu alete yüklemeyi başardık.

Tamam… artık mutluyuz derken bir baktık ki cüzdanlarda hesapladığımızdan daha az bir para kalmış, haftaiçi kısa zamanda para çekmemiz gerekecek. Hatta o geri dönen parayı ellemesek bir problem olmayacakmış. Böylece geri para çektik — iyi tarafı para bütünlenmiş oldu ;-)

Gezegen, Memat | Yorum Yok »
 

Mangalda patlıcan gibisi var mı?

30 Temmuz 2005 Cumartesi, 13:42

Yok… Patlıcanı küçükken hiç sevmeyen ben, hala da patlıcanlı yemeklere bayılmam.

Ammaa… Közlenmiş patlıcanın içinin çıkartılarak yoğurt ve sarımsak katılmasından oluşan o lezzetli mezeye kesinlikle karşı koyamam.

Dün akşam yedikçe yedim… yetmedi, şimdi yine yiyorum. Miyamm.

Yimmek | 3 Yorum »
 

Ana… Sylpheed 2.0

29 Temmuz 2005 Cuma, 12:35

2001 yazından beri kullandığım, GB’larca e-posta yazışmamın ceremesini (ve arşivini) çeken Sylpheed’in 2.0 sürümü çıktı.

İnanılmaz olan, web sayfasının tasarımı da güncellenmiş. Güncellenmiş derken menüler falan gelmiş, açılış sayfasına bir ekran görüntüsü koymuş. Ben programı bildim bileli web sayfasının şekli şemaili hiç değişmemişti.

Ekin farketti az önce, ekran görüntülerinden birinde benim Sylpheed’in e-posta listesine yazdığım bir mesaj da başlık olarak gözüküyor. Ünlü olduk yauw.

Bi de viki sayfası japonca olmasa… (taam taam sustum)

Gezegen | Yorum Yok »
 

Vanilla Fudge

27 Temmuz 2005 Çarşamba, 11:25

Uzun zaman adını duymama rağmen ancak geçen sene Ekim-Kasım civarında dinleme şerefine nail olabilmiştim.

İki günlük (uzuun iki gün) yatıp hiçbir şey yapamadığım hastalık dönemimde bol bol müzik dinleme ve düşünme şansım oldu. Vanilla Fudge’ı da elimdeki dört albümü ile bol bol andım.

Bu yazının gerisini oku »

Musiki | Yorum Yok »
 

Yalova havası bana yaramadı

27 Temmuz 2005 Çarşamba, 11:20

Haftasonu iki günlüğüne Yalova’ya gittim. Hayatımda hiç gitmemiştim, Çağlar davet edince; görmüş olurum, arkadaşlarla da eğlenmiş oluruz diye iple çekiyordum.

Cuma akşamı sitenin “Gençlik Cafe”sinde masatenisi masası bulunca Erdinç ile dünyalar bizim oldu. Erdinç Ukrayna’dan döndüğünden beri Ankara’da “sivil” insanlar olarak masatenisi oynayacak bir yer arayıp bulamıyorduk. Mevcut masalar ya x kamu kurumunda, ya y üniversite/okulunda, ya da tamamına üye olunması gereken z spor kompleksindeydi. Makul bir para verip oynayabilecek bir yer bulunca, gecenin 1’inde masatenisine kaptırdık kendimizi.

Hemen karşısında bir dondurmacı. Bildiğiniz dondurmacı. Hani kendi dondurmasını kendi yapan, mahalle dondurmacısı. Özlemişim. Pek de güzeldi dondurması. Neredeyse 1 yıl sonra ilk defa dondurma yedim.

Öğlen yemeğinde hem havuza hem de kaldığımız yere yakın adam gibi bir lokanta bulunca, dedim cennete düştük. Kolum kadar bir ızgara levrek midemle kucaklaştı. Arsızlığımı zaptedemeseydim, yan tabaktaki üzerinde accık kaşar eritilmiş köftelere saldıracaktım.

İlerleyen saatlerde ise olanlar oldu. Yediğim bişiler mi dokundu, fazla güneş beni mi bozdu, havuzun kloru mu yoksa sadece havadan nem kapma mıdır hiçbir fikrim yok…

Ufaktan sallanmaya başladım. Başım döndükçe midem bulanmaya başladı. Kusmak isteği ile ortalıkta dolaştım ama bana mısın demedi (hamile miyim doktor?). Tatilin geri kalanı yarı uyuyarak, yarı baş dönmesi, yarı mide bulantısı şeklinde devam etti…

Pazartesi sabah çıkıp Ankara’ya geldik. Eve adımımı atmamla beraber kusmayı başardım. O andan sonra ise artık başım tamamen dönmeye başladı. Mide bulantısı derdinden kurtulmuştum ama gözümü açamaz hale geldim. İki günü de yatakta, başımı fazla hareket ettirmeden, gözlerim kapalı, sadece bişiler dinleyerek ve uyuyarak geçirdim.

Kabus günlerden sonra artık başımı hareket ettirmeyip sabit tuttuğumda başım dönmüyor. Sonucunda tekrar bilgisayar kullanabilmeye başladım. Başımı sabit tutmaya kasmaktan biraz boynum ağrıyor, sık sık ara veriyorum ama tüm gün gözler kapalı yatmaktan kesinlikle daha iyi.

İlk iş Sylpheed’i açtım, “Get All” çocuğum dedim. 4.5 günün hediyesi olarak 17 MB e-posta çekti. Suyundan da koy biraz dedim. Herhangi bir klasöre filtrelenmemiş 1400+ mesaj gelen kutusunda bekliyor. Tahmini 1380 tanesi spam olan bu zatları temizlemekle meşgulüm. Benden yanıt bekleyenler varsa, haftasonuna kadar daha bekleyebilir ya da işleri acilse e-posta dışında iletişim yöntemleri deneyebilirler.

Gezegen, Memat | 2 Yorum »
 

Olimpiyatların anlamı

14 Temmuz 2005 Perşembe, 18:22

Başımız göğe erdi. Her yeni parça alımında olduğu gibi donanım parkını kafamızda en bi optimize olacak biçimde düzenledik.

Masaüstü makinamın diski 200’e büyüdükten 1 hafta sonra, AMD64 oldu. DVD yazıcım siyahlaştı, üstelik çift katman basar hale geldi. Slackware’den Gentoo’ya geçti (tam geçemedi tabii, derle derle gidiyor hala).

Didem’in makinasının ana kartı değişti ve diski SATA oluverdi. Yetmedi, yılların Mandrake’si Slackware’e dönüşüverdi.

Ekin… tüm bu işleri gerçekleştiren baş aktör olarak kendi makinasını da unutmadı. Ekran kartı 128 MB’a fırladı, kasası değişti.

Hala yapılacak neler neler var :

– 2 IDE diski ile beraber RAID’lenecek bir dosya sunuculuk parça çıktı. Henüz daha kendisi paramparça durumda, yarın birleşecek.
– Mevcut sunuculardan birini RAID’lemekte kullanacağımız fazladan bir diskimiz oldu. Onu sök, onu buna tak, bunu ona tak yapıp (fasulyee); iki tane tıpatıp aynı diski boşa çıkarıp RAID’leyebileceğiz.
– RAID’lenecek diski boşa çıkarma uğruna torrent diskimden oldum. Kendisi USB’den bağlanan alüminyum bir kutu içinde taşınabilir disk oldu. Sincan – Ostim çevresinde ter dökecek. Ama bu iş böyle bitmezz — hain planlarım var, torrentler disksiz kalmazz.

Sök, tak, parçala, yedekle, kur, ayarla-dur — 75 dakika kesmez, en az 1 haftası var. İş yoğunluğuna göre belki daha bile fazla.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Capon işi insan etkileşimi

12 Temmuz 2005 Salı, 08:14

Sylpheed 2.0’a yaklaşırkene yazarı Hiroyuki Yamamoto bir hamle daha yaptı. GNOME’un İnsan Etkileşim Kuralları’na göre Tamam/İptal tuşlarının ve bilumum benzer tuşların yerlerini değiştirdi. Neyse ki, seçimlik. Eski haline çevirebiliyorsunuz.

Seçim olanağına sahip olmak ne güzel bişi.

Yeni simgeleri de, GNOME simgelerini temel alarak hazırlamış. Yüzsüz kullanıcı olaraktan onlar da seçime bağlı olsa, eskisini de kullanabilsek, hatta belki millet kendi simge setlerini hazırlar diye yazdım. İsteyenin bir yüzü… :-)

Gezegen | Yorum Yok »
 

Yumurtanın akı ile barış

11 Temmuz 2005 Pazartesi, 17:49

Ben küçükkene yumurtanın beyazını pek severdim. Hatta beyazını yer, sarısını yemezdim. Annemin aklı şaşar, benim yumurtanın sarısını da yerdi (çok fedakardır anneciğim).

Sonra büyüdüm, etçil bir yaratık olaraktan “yaaaw bu yumurtanın sarısı ne güzel bişi” demeye başladım. Öyle ki, neredeyse beyazına yüz vermeyip; kendisini kerhen yemeye ya da hiç yememeye başladım.

Geçenlerde yumurtanın beyazı ile tekrar barıştım. Yumurtanın beyazını sarısından ayırıp kızgın tavaya döküyorsunuz. Üzerine taze kaşar rendeliyorsunuz. Yumurtanın beyazı pişerken üzerindeki kaşar da eriyor. Enfes bişi oluyor.

Daha bi lezzetli olması için tercihen Ülker İçim Kaşar ve köşedeki büfenin yumurtası kullanıyorsunuz.

Yimmek | 1 Yorum »
 

Film şeridi

11 Temmuz 2005 Pazartesi, 10:54

Cumartesi günü İstanbul’a gider gitmez masaya koydum notbuğu, açtım, görüntü gelmedi. Durdum, bekledim, bakındım… 4.5 yıllık yoldaşım beni sonunda bırakmaya mı karar vermişti? Gözün önünden film şeridi geçmesi denen olay gerçekleşti. Notbuğun ekranını ileri geri hareket ettirdim — çat diye bir ses geldi. Ekranın dibinde bulunan “degauss” tuşu takılmış, geri attı ve ekrana görüntü geldi. Üzerimden bir yük akıp gitti…

Gezegen | 3 Yorum »