Öyle bir seyir defteri…

Ben bir tırnakkoliğim, 3 gündür temizim

15 Haziran 2006 Perşembe, 23:41

Çok uzun zamandır deli gibi tırnak yerim. Zaman zaman az, zaman zaman kendimi durduramayacasına çok yerim ama hayatımdan hiç eksik kalmaz. Sadece tırnak değil tabii, çevresindeki deri parçaları da arada nasibini alır. Tırnak kesmek gibi bir dertten kurtarmasına karşın, çok rahatsız edici bir durum. Zaman zaman yanlış yeme sonucunda kanatma, parmakların acıması, soyulmuş deriye tuz/biber gelmesi gibi kötü sonuçları olur. Tırnak yiyen bir insanın ve tırnaklarının görüntüsünün hoş olmamasını saymıyorum bile.

Daha önce birkaç kez oldukça başarısız bırakma denemelerim olmuştu. Bundan bir 5-6 ay önce ilk ciddi başarımı elde etmiş, 2-3 hafta kadar tırnak yememeyi başarmış ve sonuçtan çok memnun kalmıştım. Daha sonra yine içgüdülerime yenik düşüp yemeye başlamıştım.

Tekrar başladım yememeye, 3 gün oldu — oh, dünya varmış. Bu sefer mutlu son olacak umarım.

Memat | Yorum Yok »
 

Yükselen Kelimeler ile tanışma

15 Haziran 2006 Perşembe, 23:39

Dilmece (Scrabble) küçüklüğümden beri severek oynarım. Onun biraz gelişmişi olarak gördüğüm Yükselen Kelimeler’i (Upwords) bir süredir görüp merak ediyordum, sonunda bugün oynadım.

Kelimelerin harflerini değiştirerek kelime türetilebilmesi açısından farklı bir lezzet. Tabii gökdelen dikilmemesi için de yeni stratejiler geliştirmeyi gerektirecek.

Memat | Yorum Yok »
 

Dosya gizlemek

13 Haziran 2006 Salı, 12:09

Geçenlerde Almanya’dan bir arkadaşım bilgisayarlarındaki verileri başkalarının görememesi için şifreleme yöntemleri araştırıyordu. Ben de standart yanıt olarak bilgisayarın fiziksel güvenliğini sağlayamıyorsan, kim n’eylesin demiştim. Tabii derdi orada son dönemlerde mahkeme emri ile dalınan bilgisayarlar olduğu için gevrek yanıtım çok bir işe yaramadı. Gerçi şifrelemek de çözüm değil tabii, orada olduğunu görüp ulaşamamaları sorunu daha çok tırmandırabilir bu durumda.

Tam bunun üzerine dün günlük haber turu sırasında ext2hide projesine rastladım. ext2/3 bir dosya sisteminin “rezerve alan” olarak tuttuğu kısmı kullanarak verilerinizi kem gözlerden gizlemenize izin veriyor. Çok başarılı bir fikir yaw. Hani kıllandırmamak için fazla büyütmemek lazım rezerve alanı tabii. Gerçi öntanımlısı %5 zaten. 200 GB bir disk bölümünde 10 GB eder >8-)

Gezegen | 1 Yorum »
 

8 yıl önce bugün yine dolunay komşuluğundaydı

11 Haziran 2006 Pazar, 23:57

————————————————————————————
11 Haziran 1998 Perşembe

I’m tired of the game, I’m tired of everything on tv, everything or whatever that seem to be.

Ya da old, wounded and treacherous.

Ya da deeper in the forests of the twilight zone.

Ya da yılgın, kırgın, buruk. Ama hala bekleyen.

Sevgiden kaçıyordum. Geçen hafta yakalandım, vuruldum, yere yığıldım, yenildim. Hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemediğim bir şekilde eridim, gittim. O gece, sokakta kaldırıma çöküp ağladım. Ağladım, ağladım… Kalktım, kaçmaya çalıştım. Boş sokaklarda inleyerek, amaçsızca dolaştım. Yenilmiştim… gene. Hissettim… acıyı.

Dün dolunaydan kaçmaya çalıştım… onu da başaramadım. Kendi evimde olmuyor dedim, kardeşimin evine kaçtım. Bütün gün sanki harcanacak bir günmüş gibi davrandım. Apartman nasıl olsa, görme şansım da yoktu dışarıyı, hatırlamazdım bile. Tabii bir şeyler almak için dışarı çıkıncaya kadar. Oradaydı. Evet, bugün dolunaydı. Düşünceler ve duygular yavaş yavaş bana vurmaya başlamıştı. Televizyon karşısında kendimi uyuşturup, sonra da uyumak en iyisiydi. Öyle de yaptım. İşe yaradı…03:30’da uyanana kadar.

Bütün heybetiyle karşımda duruyordu. Tanrım ne güzeldi. Bir battaniye alıp balkona çıktım, battaniyeye sarınıp oturdum. Kapkara bulutlar onu kapatmak için uğraşıyordu ama o aralarından ben buradayım, onlara teslim olmadım, merak etme demeye çalışıyordu. Onu engelleyenlerden kurtulup bana ulaşmaya çalışan çıplak (doğal?) bir kadın gibiydi. Belki onu tüm çabama rağmen anlayamıyordum. Belki… belki… belki… Sanki bir insancıllık katıyor cümleye.

Dolunay’a baktıkça, ona olan özlemimi hatırlıyordum. Neyim eksikti benim? Yakışıklı mı değildim? Duygusal mı değildim? Açık mı değildim? Dürüst mü davranmıyordum? Korkuyor muydum? Sevgimi bağıramıyor muydum? Yoksa umursamıyor, ilgilenmiyor muydum? Sevmiyor muydum? Yoksa kıskançlıktan bunaltıp, onu boğuyor muydum? Onu hayatımın merkezi haline mi getiriyordum? Bencil miydim? Eğlenceli mi değildim? Sevişemiyor muydum? Yoksa çok mu dardım düşünce olarak? Neydi? Onlardan neyim eksikti? Eski sevgililerinden… Onlar en azından eski sevgiliydi, ben o bile olamamıştım. Ağlamak istiyorum. Keşke ağlasam… dökülse içimdekiler, kurtulsam onlardan. “Neyim eksik” gibi saçma ve anlamsız bir düşünce bile beni nasıl altüst ediyor. Ya da ne kadar çaresiz kalmışım ki, bunları bile düşünür hale gelmişim. Neyi yanlış yapıyorum? Neden sevdiğim kadınlar benimle beraber olduktan sonra sadece dost olmak istiyorlar? Bana yakın olmaktan hoşlanıyorlar, vakit geçirmekten hoşlanıyorlar, özel bir yerim olmasından hoşlanıyorlar, paylaşmaktan hoşlanıyorlar. O zaman sorun ne? Sorun bende mi, ben mi hata yapıyorum sevgilimin en iyi dostum olmasını istemek ve
beklemekle?

Dışarıda gene inanılmaz bir gurup var. Gene gün ışığında yazamıyorum. Ancak hava kararmaya başladıktan sonra… Bugün de işyerinde kendimi işe boğup düşünmemeye çalıştım, ama günün sonunda gene yenildim. Hem de nakavt, tam onikiden.
————————————————————————————

Memat | Yorum Yok »
 

İşaret

11 Haziran 2006 Pazar, 19:26

İşaretlere inanır mısınız? İşaret deyince, hep smart tag tadında War of the Worlds müzikalinde Phil Lynott‘ın “Sign, I’ve been given a sign” diye haykırışı çınlar kafamda.

Bugün markete temelde iki tane “kaka şey” almak için gittim. Yanında alacaklarım ihmal edilebilir idi. Her zaman bulunan bu nesneler bu kez yoktu. Çok kalabalık olmasına karşın yandaki markete geçip orada arayabilir (ve büyük olasılıkla bulabilir) idim ama bunu bir işaret kabul edip vücudum için daha sağlıklı yiyeceklere yöneldim.

Ben inanıyor muyum? Hayatın tadı tuzu olarak yaklaşıp, hoşuma gittiğinde dikkate alıyorum diyelim :-).

Not : Bol salça kullanılan çiğ köfte kötü bişi. Çiğ köfte de güzel yapılmayınca güzel olmuyor.

Memat, Musiki, Yimmek | 1 Yorum »
 

Tebdil-i mekanda ferahlık

11 Haziran 2006 Pazar, 18:04

Bir süredir çalışma masam bana alçak gelmeye başladı. Oysa 9 seneye yakındır aynı masayı kullanıyorum. Masanın boyu kısalmadı. Benim boyum uzamadı. Anlamadım bu işi.

Masayla beraber salon da batmaya başladı şu aralar. Eskiye oranla çok daha sık bahçeye ya da sedire atmaya başladım kendimi. Normalde sabit bir zemin üzerine bilgisayarı/kağıdı koyup oturarak iş yapabilirdim anca. Geliştirdim kendimi :-)

Az önce sedir de bahçe de çok çekici gelmedi. Kendimi eski çalışma odama, üst kata attım (kablosuz ağ güzel bişi, kendini oradan oraya atabiliyorsun internetten kopmadan). Masada otururken kafamı sağa çevirip balkon kapısının camından dışarı bakmak hoş bir nostalji oldu. Geçmişe götürdü beni.

Teşekkürler : Ezginin Günlüğü, Ölüdeniz, Emin İgüs

Memat, Musiki | 1 Yorum »
 

Öldü çilek, yaşasın kiraz!

09 Haziran 2006 Cuma, 18:53

Pazardaki kirazlar ufak tefek dursunlar, arkabahçedeki kirazlar oldular. Az önce mevsimin ilk kirazını tattım, hem de kendim koparıp yedim. Miyamm.

Flaş biraz meyvaların renklerini harcadı ama idare edin, karanlık bir hava vardı :-)

Yimmek | Yorum Yok »
 

Akregator ile alt.os.linux.slackware

09 Haziran 2006 Cuma, 16:59

alt.os.linux.slackware‘i ezelden beri takip etmeye çalışırım ama taşıyan ve aynı zamanda yazmaya izin veren haber grubu sunucusu bulamadığımdan havamı alırdım. Sadece okumak hiç çekici gelmiyordu.

Google Usenet arşivlerini alıp Google Groups’u açtığında bayram yapmıştım. Gene bir haber grubu okuma aygıtı ya da e-posta programının yerini tutmuyordu ama en azından artık web’den giriş yapıp haber grubuna yazabiliyordum. Enfes bir thread’leme sistemi ile kullanımını çok da kolay yapmışlardı. Tabii benim web özürlü olmam, alt.os.linux.slackware’in hayatımın sürekli bir parçası olmasını engellemişti. Tıpkı takip edemediğim Psi ve Gentoo forumları gibi.

Geçen gün kaç zamandır ilk defa uğradım kendisine. O da ne… bir XML işareti. “Yoksa, yoksa…” sesleri “Evet, evet!” seslerine dönüştü. Akregator’e ekledim, artık tüm yazılanları RSS şeklinde takip edebiliyorum. Pek leziz.

Gezegen | Akregator ile alt.os.linux.slackware için yorumlar kapalı
 

Ya Ülker’e ya bana bir haller oldu

09 Haziran 2006 Cuma, 15:24

%70 kakaolu siyah Gusti, hem çok acımtrak değil, hem çok yağlı değil, hem de Montinyak müritleri için uygun.

Çikolatanın hiçbir zaman “hastası” olmayan bir insan olarak ilk göz ağrım Tadelle idi. Sonraları Nestle’nin Chokella’sını, bir dönem de Milka’nın beyaz çikolatasını damardan almaya başlamıştım. Sıcak çikolata yapmaya sardığım dönemlerde ise Nestle’nin siyah sade çikolatasını kullanıyordum.

Ülker’in çikolatalarına ise bir türlü ısınamamıştım. Tatlarını sevmemiştim, sanki yağlı gibilerdi. Son bir 6-7 ay içerisinde Ece ve Choxx‘tan sonra üçüncü bir çikolatalı Ülker ürününü beğendim. Bindik bir…

Yimmek | 1 Yorum »
 

Kinky Linky

09 Haziran 2006 Cuma, 13:27

Birkaç gün önce kazara keşfettiğim Firefox eklentisi Linky ile web gezintilerinde level atladım.

Linky ile bir sayfanın içindeki bağlantıların/resimlerin tamamını ya da aradan seçtiklerimi ayrı tablarda aç diyebiliyorsun. Bir sayfada tek tek bağlantılara orta tuşla basma baygınlığı tarih oldu benim için. Özellikle resimli romanlarda oldukça faydalı ;-)

Gezegen | Yorum Yok »