Öyle bir seyir defteri…

Gayrimenkul akıl almaz bişi

21 Aralık 2005 Çarşamba, 23:32

En azından benim aklım almıyor. Ortada dünya kadar varlar. Her bir apartmanda onlarca daire, her sokakta onlarca apartman, dükkanlar, bir şehirde onbinlerce varlar.

Peki neden bu kadar değerliler? Kiralar niye bu kadar yüksek? Bir tanesinde oturabilmeleri için bile insanlardan her ay milyonlarca lira para alınıyor. Merkezi bir yerde olmayan birkaç tane gayrimenkula sahip bir insan, bir ay boyunca canla başla çalışan bir insanın emeğinin karşılığı olarak aldığı parayı hiçbir emek harcamadan kazanabiliyor.

Nereden dellendim? Dell’iydim zaten uzun zamandır. Bugün gazetede Ali Nesin ile Nesin Vakfı üzerine yapılan bir röportajı okurken tekrar yüzüme çarptı.

=============

Soru : Aziz Bey’in kitaplarının satışından elde edilen gelir vakfın giderlerine yetiyor mu?
Yanıt: Vakfın gideri ayda 30 milyar; yani her gün 1 milyar. Babamın kitaplarından gelen gelir ise aylık 4-5 milyar. Yani giderlerimizin altıda biri. Babamın ölümünden sonra vakfa geldiğim zaman “Ne yapayım, ne edeyim” diye uzun uzun düşündüm. Ben yaşarken ne olacak, benden sonra ne olacaktı? Bu giderleri karşılamak, kitapla, sanatla olacak bir şey değildi. Gayrimenkul almaya başladım. Yirminin üzerinde gayrimenkulümüz var. Yani babamın elli yıllık yazarlıkla kazandığı parayı ben on yılda gayrimenkulle elde ettim.

=============

Memat | Yorum Yok »
 

Pardus 2.0 geliyor

21 Aralık 2005 Çarşamba, 23:02

Yok yok kafayı yemedim (yedim de konuyla ilgisi yok), numarayı da şaşırmadım. Bence Pardus ekibi şaşırmış. Pardus’un numaralandırması yanlış.

Piyasadaki dağıtımların çoğuna baktığımızda başka bir dağıtımı en iyi olasılıkla iskelet alarak ilk sürümlerini gerçekleştiriyor. Mandrake’nin ilk sürümünü hatırlıyorum örneğin, şapkaları kaldırıp yerine sihirli değnekler koymuşlar diye dalga geçmiştik kendi aramızda. Sadece menü seçeneklerini düzenleyerek, paket seçimlerini değiştirerek ilk sürümlerini çıkaran bir sürü dağıtım oldu. Daha sonra ilerleyen sürümlerde zaman içerisinde kendi araçlarını ihtiyaçlar doğrultusunda yavaş yavaş geliştirdiler.

Kişisel fikrim, aklı başında bir masaüstü dağıtımının ilk sürümünde paket seçimlerini düzenleyerek başka bir dağıtımın altyapısını (paket yöneticisi, sistem ayargaçı, kurulum aracı, vs) kullanması. Pardus ise o evreyi daha 1.0’a varmadan kendi içinde geçmeyi tercih etti. Arada bir kanlı canlı CD çıktı ki, bence başka bir dağıtımın araçlarıyla çok rahatlıkla Pardus’un kurulan 1.0 sürümü olabilirdi ve olmalıydı.

Belki böylesi ürün tanıtımı için, toplumda yaratacağı etki için, “politik” açıdan çok daha doğru oldu. Basın üzerine atlayacak/atlatılacak, büyük bir gaz bulutu olacak, insanlar aşka gelecek, Pardus ortalıkta büyük sükse yapacak. Bugüne kadar özgür yazılım camiasının pek yapmadığı bir iş, pazarlama oyununu kurallarına göre oynamak belki de çok şey kazandıracak.

Özgür yazılım sürümü 2.0, Pazarlama sürümü 1.0 olan sağlam bir dağıtım geliyor.

Hoş geliyor, sefalar getiriyor.

Gezegen | 3 Yorum »
 

Bereketli Olsun

21 Aralık 2005 Çarşamba, 22:24

Olsun tabii…

Bundan 8 sene kadar önce bir gün “yav ızgaralık et, patates haşlama, makarna iyi güzel de bir yere kadar. Farklı farklı yemekler yiyebilmeliyim. Cüzdanım da batmamalı. Ben çoğunlukla kendi evimde güzel yemekler yiyebilmeliyim.” diye düşünerek ciddi ciddi yemek yapmaya karar verdim. Ne yapsam, nereden başlasam derken aklıma annemin mutfağında kullandığı bir kitabın görüntüsü geldi — bir “Bereketli Olsun” kitabı. Kitapçılara baktım, hala vardı.

Kitabı aldım, ilk sayfalarını çevirdim ve okuduğum önsözü beni bugünlere kadar getirdi :

===========================
ÖNSÖZ

Güzel yemek pişirmek muhakkak ki bir sanattır. Ancak çağımızın kadını beslenme tekniğini de bilmeli, sağlığın çok yemekle değil, dengeli beslenmekle kazanılabileceğini unutmamalıdır.

Besin değeri yanında aile bütçesine uygun, ekonomik, kolay hazırlanabilir, güzel görünümlü, lezzetli yemek pişirmek ev kadınının başta gelen görevlerinden biridir.

Bu amaçla çok marifetli hanımlarımıza, kabiliyetli genç kızlarımıza yararlı olacağına inandığım kitabım, uzun seneler meslek ve ev kadınlığı tecrübelerime dayanmaktadır. Kitabımdaki yemekleri inceleyerek, seçerek ve uygulayarak yazdım. Arada “kısa bilgiler” vermeyi de faydalı bularak bu emeğimi takdirlerinize sundum.

Malzeme tam kullanılır, yapılışlar dikkatle uygulanır ve pişirme süresi tam ayarlanırsa güzel sonuçlar alınacağı muhakkaktır.

Ancak, güzel bir yemekte, insanın kişiliğini yansıtan buluş da olmalıdır. Bence yapılan yemek, tariflerin üstüne çıkılabildiği ölçüde değerlidir, güzeldir, lezzetlidir.

Güzel yemek pişirmek ve ikram etmek, sosyal ilişkileri geliştirir, insana manevi bir zevk verir.

Bu zevki duyan saygı değer hanımefendilere ve sevgili kızlarımıza kalpten selamlar…

Gönül Candaş
===========================

Yimmek | Yorum Yok »
 

Yıldızışığı ve Gölgeler

21 Aralık 2005 Çarşamba, 02:54

Ne kadar ormantik bir isim… Öyle düşünmedim, işin içinde drowlar olunca o kadar olmaz diyerek okumaya giriştim seriyi. Sonunda dün akşam biraz uykusuz kalarak son kitabı da tamamlayarak üç kitabı da bitirmiş oldum (başım göğe erdi).

Nasıl mı buldum? Kötü değil, çok harika da değil… Elaine Cunningham‘in öykülerinde akıcılık ara ara tıkanıyor sanki. Pürüzsüz (smooth) olmuyor. İlk iki kitabı daha çok beğendim sonuncuya göre. Üçüncü kitap diğerlerinden 7 sene sonra yazılmış, biraz daha sonradan eklenmiş duruyor. İkinci kitabın sonunda bitse, tam bitmemiş gibi olacaktı da üçüncü de olmamış sanki. Çok daha güzel yazılabilirdi bence.

Ejderhanın Hazinesi ile Bregan D’aerthe benzerliğine değinmeden geçemeyeceğim (böylece değinmiş oldum).

Öyle bir seri geldi, geçti… Okumaya değer ama çok da bir şey beklemeyin bence. Aynı teyzenin Şarkılar ve Kılıçlar ile Krallar ve Danışmanlar serilerinden üçer kitabı daha keyifle okumuştum sanki. Belki de aradan zaman geçince güzel taraflarını hatırladığımdandır.

Eh… artık ver elini Kılıçlar Denizi.

Kitap | Yorum Yok »
 

Sabah şekeri

20 Aralık 2005 Salı, 10:18

Yok ben diil… Family‘nin A Song for Me albümü. Birkaç yıl önce yorgun sabahların ayılma müziği idi benim için. Hatta bir ara bağımlısı haline gelmiş, sabah onu dinlemeden kendime gelemez olmuştum. Roger Chapman’ın eşsiz vokali ilk parça Drowned in Wine ile beraber damardan giriyor ve tüm albüm boyunca yanınızdan ayrılmıyor.

Az uyku ile geçen son gecelerden sonra bu sabah afyonumun patlaması için biraz desteğe gereksinimim olduğuna karar verip taktım CD çalarıma… hala işe yarıyor :-)

Musiki | Yorum Yok »
 

Tagline — Özlüsöz

19 Aralık 2005 Pazartesi, 19:06

Dün akşam seyir defterimin sonundaki “Uyuyacak, büyüyecek, dipnot olacak” yazısına takıldı gözüm. Dipnot diye rasgele çıksalar düşüncesiyle Hitnet döneminden kalma tagline dosyasına giriştim.

Tagline (nam-ı diğer özlüsöz) dosyamı incelerken insanın zaman içinde tercihlerinin nasıl değişebildiğine hayret ettim. Bazıları çok sivri, bazıları fazla klişe geldi. O lafı koymasam, yok şunu böyle demiim şöyle deseydim derken işin içinden çıkamadım.

Sonunda aradan şarkı sözlerinden alıntı olanlarını ayıkladım. Sağ kolona “Lirik” (epik, didaktik) başlığıyla her gün değişecek biçimde yerleştirdim. İleride dosyanın gerisini de “İnci” tadında hayata geçirmeyi ve geliştirmeyi hayal ediyorum.

Genel | Yorum Yok »
 

Çizgi Ötesi

18 Aralık 2005 Pazar, 20:06

Seneler önce izlediğim bu filme televizyonda rastlayınca izlemeden duramadım. Film, ölümden sonra ne olduğunu merak eden tıp öğrencilerinin kalplerini n dakika durdurarak keşfe çıkmalarını konu alıyor.

İnsanlar öldükten sonra kendilerine ya da tanıdıklarına ne olduğunu ne kadar da merak ediyorlar. Öldükten sonra da kendilerinin bir şekilde yaşamaya devam ettiklerini, sonrasının nasıl da bir hiç olmayacağına ilişkin birçok fikir geliştiriyorlar.

Peki ya doğumdan öncesi? Yani her birimiz doğmadan önce ne olmuştu bizlere? Yaşamdan sonrası ile bu kadar ilgilenen insan, neden yaşamdan öncesine ilişkin o kadar kaygı taşımıyor?

Film / TV, Memat | Çizgi Ötesi için yorumlar kapalı
 

Jump! Jump! (rap)

18 Aralık 2005 Pazar, 19:34

Sdljump çocukluğumdan kalma grafiklere sahip basit bir oyun. Benim üzerimde anlaşılmaz biçimde bağımlılık yaratan bir etki gösterdi. 116 ve artıyor.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Çalışma çılgınlığı

18 Aralık 2005 Pazar, 14:46

Bilgisayarını vücudunun doğal bir uzantısı gibi hisseden birçok kişi bilgisayar başında saatlerini geçirirken akan saatlerin farkında olmuyor. Göz doktorum bana molalar önerdiğinde çok şaşırmıştım. Daha sonra Ekin‘in bilek ağrılarında doktoru benzer bir öneri paketi ile gelmişti. Boyun, kalça, dirsek derken aslında birçok uzvun bu işten rahatsız olduğunu farkettim.

Tabii çalışma çılgınlığı [1] içindeyken insan o molalara kendisi çok zor dikkat ediyor. Bunun için bir program bakındığımda ilk gözüme çarpan Workrave idi. Güzel program, cici program ama gnome programı :-(. Gtk programlarını yine büyük bir keyifle kullanıyorum da işin içine bonibon şekerleri, gconf falan girince çok gereksiz hale geliyor. Sırf basit bir program için de tüm gnome sülalesinin sürekli bellekte kalması hiç çekici gelmedi. Bulduğum alternatif programlar da pek kesmemişti.

Bugün RSIBreak‘i kurdum. Şimdilik fena iş görmüyor. Çok gelişmiş değil ama hiç yoktan iyidir. Workrave’de de RSIBreak’te de öntanımlı “dinlendirme” profili çeşitliliği eksikliği çektim. Şöyle doktorlarla iletişimde bulunarak ciddi biçimde hazırlanmış ve dinlenme ihtiyacına göre belirlenmiş dinlenme zamanları olsa ve onlardan seçebilsek ne güzel olurdu. Yeni bir özellik yoğun bir programlamadan çok sosyal ilişki gerektirdiğinde daha zayıf düşüyor sanki çoğu yazılım ;-)

[1] Başıbozuk çılgınlığı kibin bişi.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Dile kolay tam bir yıl oldu görüşmeyeli

17 Aralık 2005 Cumartesi, 20:23


Öslüyos seni…

Memat | Yorum Yok »