Öyle bir seyir defteri…

qSheff 2.0

01 Mart 2006 Çarşamba, 01:04

Sessiz sedasız qSheff 1.5 yılını devirdi, 2.0 sürümüne ulaştı. qSheff temelde qmail için bir anti-virüs / içerik filtresi tetikleyicisi. qmail ile bu programlar arasında arayüz görevi görmesinin yanı sıra; eklentilerin uzantılarına, e-postaların başlıklarına, hatta mesajın içinde geçen kelimelere göre filtreleme yapabiliyor. Benzerlerinden çok daha gelişmiş, çok daha hızlı. İlk sürümünden beri sunucularda çekinmeden kullanıyorum.

“Bizden biri”, Barış Şimşek tarafından geliştirilen qSheff’in en sevdiğim yönü bir hevesin ötesine geçerek yaşayan gerçek bir yazılıma dönüşmesi. Türkiye’de geliştirilen özgür yazılımların çoğunluğu ne yazık ki çok kısa ömürlü oluyor. Bazıları yarışmalarda ödül almak için yapılıyor. Bazılarında bir anlık gazla yola çıkılıyor, bir bilemedin iki sürüm sonra maymun iştahlı geliştirici tarafından yazılım yarım halde bırakılıyor. İngilizce belgelemesi düzgün yapılmadığı için Edirne’yi geçemeyenler oluyor, dünyada kimsenin ruhu duymuyor. Yurt dışında gerçekten başarılı olup iyi bir kitle yakalayarak ses getirenler bile bir süre sonra “heves geçince” bir başka geliştiriciye aktarılmadan kaderine terk edilebiliyor (yaptın iyi bir iş, tut bacağından ikiye ayır).

10 gün kadar önce Barış’la qSheff ile ilgili yazıştığımda 2.0 sürümünün son testlerini yaptığını müjdelemişti. Geçtiğimiz hafta duyurmayı planladığını söyleyince, bir sunucunun baştan kurulmasını Özgür Yazılım Günleri‘nin sonrasına bıraktım.

Cuma günü Özgür Yazılım Günleri’nden çıktıktan sonra Beşiktaş’ta iskelede Ömer Faruk Şen’e rastladım. Daha doğrusu o beni görüp yakaladı. Sohbet ederken Barış Şimşek’in hastaneye kaldırıldığını, kendisinin de onu ziyarete gitmekte olduğunu öğrendim. Hala o sırada Ömer Faruk’a takılıp ziyaretine gitmediğime pişmanım. Yorgunluk işte. Biraz daha yorulsam incilerim dökülürdü sanki.

Sonrasında yazıştık, qSheff 2.0 aklımdan çıkmıştı bile. “Ben iyiyim, 1-2 güne ayağa kalkabileceğim” sözlerinin arkasından gelenler ise “qSheff 2.0 hazır, dokümantasyonunu da bitirdim, duyurusunu yapayım” oldu.

Aklıma yıllar önce ayağımı acayip biçimde burkup, 1 ay üzerine basamayıp yatmak zorunda kaldığım dönem geldi. Pisi’m olaya farklı bir yorum getirmişti : Vücudumun bana dinlenmem için yolladığı sinyalleri (ufak tefek incinmeler) dinlemediğim için, sonunda başka yolunu bulamayarak beni dinlenmek zorunda kalacağım bir duruma sokmuş olması. Eğlenceli bir bakış açısı. O zamandan beri kendimi daha iyi dinlemeye özen gösteriyorum, işe de yarıyor.

Sözün özü… Sayın hasta, vücudunu dinle, biraz dinlen :-)

Gezegen, Memat | Yorum Yok »
 

Eski bir dostu ziyaret

27 Şubat 2006 Pazartesi, 23:27

Bu akşam nereden esti bilmiyorum, uzun zaman sonra BTQueue‘nun sitesini ziyaret ettim. İşe bak, tam da bugün uzuun zaman sonra yeni sürümü çıkmış. Bir işaret mi diye düşündüm…

Sunucu (daemon) olarak çalışabilen bir torrent istemcisi arayışlarım sırasında bulmuş, üstüne atlamıştım. Birden fazla torrent’i aynı anda çekebiliyor, genel veri alma/gönderme sınırı, eskisi bittikçe yenisini kuyruktan başlatma ve benzeri şık özellikleri vardı. Birkaç tane sinir bozucu hata ile geliştiricisinin ilgilenememesi sonucu bir türlü uzun soluklu kullanamamıştım. Sonunda da ruhumu Azureus‘a teslim etmiştim.

BTQueue, başına geçme şansınız olmayan bir sunucuda çalıştırmak için iyi bir alternatif. Python dışında bir bağımlılığı yok, benzerlerine göre daha az kaynak yiyor. Görünen o ki bitmeyen donma dertlerinden de kurtulmuş. 1 yıllık bir aradan sonra projeye yeni bir başlangıç.

Gezegen | 1 Yorum »
 

Gazoz deyince akla

27 Şubat 2006 Pazartesi, 01:03

tamam şimdi buldum, hemen onun adı gelir, Uludağ Uludağ Uludağ…

Fruko, Çamlıca hikaye. Sprite, Yediup, Sen-sun gibi tamamen kişiliksiz olanları zaten saymıyorum. Uludağ gibisi yok. Eşsiz bir lezzet. İnsanın içtikçe içesi geliyor. 6’lılarına sardırdım son zamanlarda. O küçük cam şişede lezzeti daha bi güzel sanki. İyi ki her yerde bulamıyorum, yoksa hem cüzdanımı hem kilomu darmadağın edecek.

Yimmek | 3 Yorum »
 

KDE4 gelişim süreci

23 Şubat 2006 Perşembe, 11:39

Aaron Seigo‘nun KDE 4’ün geliştirme süreci ile ilgili yorumundan kesit : “We’re not talking about an e17 or duke nukem forever type schedule, but it will be longer than our usual ‘what, it’s 9 months already? new release!’ standard operating procedure.”

Ah E17… Güzel olduğun kadar da kararlı olsan.

Gezegen | 1 Yorum »
 

Efes ziyafeti

22 Şubat 2006 Çarşamba, 22:15

Kısa bir aradan sonra Avrupa Ligi ilk 16’ya kalan takımlarla tekrar başladı, ben de Çarşamba akşamı maç keyfi için ayaklarımı uzattım ve Efes Pilsen‘in Benetton Treviso ile yapacağı maçı izlemeye koyuldum.

Efes tek kelimeyle harikaydı. Tüm maçta en fazla birkaç dakika güçten düştüler, muhteşem oynadılar. Takımın point gardı Popoviç sakattı, yedeği Ender Arslan iyi başladı maça. Ama esas sürpriz o oyundan çıkıp yerine yedeğin yedeği Barış Ermiş girince başladı. Daha önce tüm Avrupa maçlarında toplam 9 dakika rol almıştı, 20 dakika kusursuza yakın oynadı. Sayı attı, top çaldı, hücumları yönetti. Hani Oktay Mahmudi’nin dediği gibi kahraman yaratmaya gerek yok, gerçekten hepsi çok iyi oynadı oyuncuların ama Barış Ermiş’ten de bahsetmeden geçemez insan.

Gücünü tüm maça yayan bir Efes’i dişine göre bir rakiple izlemek gerçekten çok keyifli.

Memat | 5 Yorum »
 

Türküm Telekomum

22 Şubat 2006 Çarşamba, 20:08

Zamanında kurum evrakları, vekaletname, vs ile uğraşmak için vakit olmadığından kendi üzerime aldığım bir telefon hattı vardı. Oraya ADSL hattı alırken de hat benim üzerime olduğu için onu da benim üzerime almıştık. Tabii gel zaman git zaman sonunda muhasebenin gözüne battı, “giderden gösteremiyoruz huleaayn” çığlıkları sonunda kulaklarımı sağır edecek hale gelince eyleme geçmenin zamanıdır diyerek uzun zamandır bekleyen bir işe bugün daldım sonunda.

Ankara’nın azımsanmayacak kısmı Yenimahalle ilçesine bağlı, ben de o nedenle Yenimahalle Telekom Müdürlüğü’nü tanırım yıllardır (bir o, bir de Yenişehir). Toplu taşıma ile çok ayak altından bir yerdedir de, metro rayı üzerinde. Tek problem, hangi metro durağında olduğunu hatırlamamam oldu. Telekom’un olduğu sokaktan biraz aşağı yürüdüğümde hemen metro durağı vardı. Bulurum yauw dedim, topladım bilumum evrakları düştüm yollara (gören de vurdum sırtıma çıkını, ufka doğru yol alıyorum sanacak).

İlk olarak Yenimahalle durağında indim (eh “güvenli” bir seçim). Duraktan çıktım, kafayı dışarı uzattım. Yok yaw. Tanımıyorum ben burayı, hep geldigim sevgili Telekom’um burada değil. Oradaki gazete okuyan güvenlik görevlisine sordum, yok o Demetevler’de dedi. Tamam dedim, geri bindim metroya (nasıl olsa 45 dakika içinde 3 hakkım var). Demetevler’de indim, çıktım dışarı, dedim tamam bu cadde. Yukarı doğru yürümeye başladım. 9. Cadde olması lazım, bir 5-10 dakika yürüdükten sonra ilk tabelası hala hayatta olan sokağa baktım, 3. Cadde, az gittim uz gittim 4. Cadde… Ups (der iz). Galiba Demetevler ile Hastane durakları arasını yürümekle meşgulüm, üstelik epey de gittim, geri de dönülmez bu saatten sonra. Evet, aynen iki durak arasını yukarı eğimli bir yolda teptim. Telekom sokağından da aşağı diil yukarı yürününce dibindeymiş, iyice benim bellek sizlere ömür.

Güvenlik görevlisi Demetevler’de dememiş miydi, ona göre inmedin mi diyeceksiniz. Teorik olarak evet, pratik olarak hayır :-). Adam Demetevler’de dedi, Demetevler durağında demedi (benim hayalimin aksine). Metro durakları o konuda bir acayip, durak isimleri illa semte uymak zorunda olmuyor. Örneğin bir Bahçelievler durağı var, evet yani Bahçelievler’de ama en ucunda bir yerde, kimsenin aklına Bahçelievler deyince orası gelmez.

Neyse, üç durakta mutlu sona ulaştın mı derseniz, öyle olmadı. Gittim sevgili 3. kata çıktım. Devir/iptal bölümüne şutlandım. Tam görevliye sormak üzereyken dilekçe şablonunun üzerinde “telefon hattı devir/iptal, ADSL iptal” yazdığını gördüm. Böyle içimde bir acı büyüyerek sordum — ADSL devrolmuyor nakil oluyor dedi. Nası yani dedim, sadece faturanın geleceği isim farklı olacak; hat aynı telefon aynı. Olmuyor, nakledebilirsiniz, devir için iptal ettirip yenisini alabilirsiniz dedi. Tamam dedim nakil olsun, başka telefona aktarın, o arada sahibi değişsin (ren olmaz mv edelim hesabı) — cık. ADSL’yi halletmeden de telefon hattını devredemeyiz cümlesini de ekleyiverdi. ADSL servisine (iki kat aşağı) yollandım. Ama nası yani dedim, ama öyle yani dediler. E ama telefon devroluyor — ossun ADSL olmuyor dediler. Peki dedim bu iptal/başvuru işini bizim hattımız hiç kesintiye uğramayacak şekilde yapabilecek misiniz dedim, “çalışırız” dediler. Peki statik IP’m kalacak mı — yok onun da aynısını veremeyiz. Bir anda jeton düştü, e peki dedim ben düz iptal ve sıfırdan başvurma işi mi yapacağım o zaman, siz benden bir daha “ayak bastı parası” almayacaksınız değil mi — tabii ki alacağız. Hay şarap çanağınıza, gitti 59 YTL. 59 YTL’si ayrı, statik IP değişecek, hat gidip gelecek, arada kesinti olacak. Ohoo-oof. Tabii bunu tam da İstanbul’a gitmek üzereyken yapmak intihar gibi bişi, kuyruğumu kıstırıp geri döndüm. Tecavüz kaçınılmazsa kesinti olmasın bari diye kurum üzerine olan başka bir hatta önce ikinci bir ADSL bağlatacağım, düzgün bağlandığında gidip diğerini iptal ettireceğim. 59 YTL kaçacak gene bir tarafımıza tabii, o tekelin emri.

Gezegen, Memat | Yorum Yok »
 

MEB’den Eğitim Teknolojileri

21 Şubat 2006 Salı, 23:55

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eğitim Teknolojileri üzerine özelleşmiş bir birimi olduğunu biliyor muydunuz? Eğitim sistemini ileri teknolojilerle kaynaştırarak öğretmenlerin ileri teknolojileri yetkinlikle kullanmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Eğitim ve öğretimi teknoloji ile bütünleştirerek eğitim sistemine uzmanlık hizmetleri sunmayı hedefliyorlar.

İlk Linux Kullanıcıları Derneği ile bağlantıya geçtiğinde gözlerimiz ışıldamıştı. Diğer öğretmenleri eğiten formatör öğretmenlerin Linux ve özgür yazılımlar konusunda bilgilenmelerini istiyorlardı. Hani son dönemlerde moda olan “eğitimcinin eğitimi” (teach the teachers) yaklaşımının bir seviye üstü, eğitimcilerin eğitimcilerinin eğitimi söz konusu idi. Sonrasında IBM’in orada bir özgür yazılım merkezi açmasıyla hızlanan süreç son dönemlerde aylık seminerlerle devam etti.

Geçen yıl Kasım ayı için masaüstü kullanımına yönelik bir seminer istendiğinde artık benim de sıramın geldiğini düşünerek Linux Masaüstü Dünyası seminerini vermeyi üstlendim. Eğitek tarih olarak 24 Kasım’ı belirlediğinde ise hoş bir ürperti kapladı beni. Öğretmenler günü gibi anlamlı bir günde formatör öğretmenlerle bilgi ve deneyimlerimi paylaşacaktım. Gün geldi çattı, 20 dakika kala kapıyı bulmayı başardım. Kapı güvenliğinden geçebilmem 10 dakika aldı, sonra salona geçtik. 40 dakikaya yakın beklemenin sonunda (zorla getirilenler dahil) 4-5 kişi toplanmıştı ancak. Önceki seminerlere gelen konuşmacılardan ilgiyi övgüyle dinlemiştim oysa. Öğretmenler günü nedeniyle özel bir durum olduğu anlatılınca ileri bir tarihe ertelemeye karar verdik. IBM’in yetkilisi binbir kere benden özür diledi, arabayla gideceğim yere kadar bırakma nezaketini gösterdi. Olur böyle vakalar diyerek topu Eğitek’e atıp, en fazla kişinin katılacağı bir tarihi belirleyerek bize bildirmelerini bekledik.

3 ay sonra, 22 Şubat Çarşamba şanslı gün oldu. Haftalar önceden belirlendi, duyurulmaya başlandı. Eğitek kurum dışından insan gelişi için çok elverişli olmamasına karşın e-posta atıp yer soran birkaç kişi de oldu. Geçen hafta farkettim ki o tarihlerde İstanbul’da olmalıyım. Haftanın tam da ortasına mum gibi dikiliyor seminer. O kadar önceden duyurulan seminer, atsan atılmaz, satsan satılmaz. Ayıp da o kadar insana. Ters yüz ettim programımı, kaldım Ankara’da.

Bugün saat 16:30 (seminere 24 saatten az bir süre kalmış durumda). Yolda yürürken cep telefonum acı acı çaldı. Arayan yine benim gibi dernek üyelerinden Özer Tayiz, Eğitek’in semineri ertelemek istediğini söyledi. Şaka yapıyorsun herhalde dedim. Şaka yapmadığını, genel müdürün o saatte yapılması gereken başka bir iş oluşturduğunu ve durumun bugün belli olduğunu söyledi. Özer’e ciddi biçimde söylendikten sonra telefonu kapayıp derneğin yeni çilekeş seminer çalışma grubu sorumlusu Barış Demiray‘ı aradım. Ona da bir seri döküldükten sonra, Eğitek’le konuşma işini ona havale ettim :->. “Bu semineri gene ertelerlerse, bu sefer bu erteleme olmaz iptal olur, ben bir daha orada seminer vermem” diye eklemeyi de unutmadım. Barış’ın Eğitek’teki sorumlu kişiye dil dökmeleri de bir işe yaramadı tabii, sonuçta tavşan dağa küstü :-). Tabii poli-anne tarafından bakarsak, yarın oraya gidip yine “bugün böyle özel bir günümüz oldu” demeleri de mümkündü, ona da şükür!

Eğitmenine saygı göstermeyen eğitmenler, kendileri nasıl saygı görecekler?

Gezegen | MEB’den Eğitim Teknolojileri için yorumlar kapalı
 

Elektrik yoook… Internet var

20 Şubat 2006 Pazartesi, 16:37

Elektriklerin (yine) gitmesiyle beraber “aaarrghhh” sesleri iç anadolu ovalarına yayıldı. Evet yavru UPS’lerimiz vardı ama onlar anca 5-10 dakika idare edebileceklerdi. Evet dizüstülerimiz var ama modemi, wireless router’ı ve çalışan iki sunucuyu (uygulama + dosya) ayakta tutamayınca kendimizi fazla yalnız hissedecektik.

İşte o anda henüz devreye almadığımız 33 kiloluk yeni goril gözümüze çarptı, 3 kVA’lık Tunçmatik bir online UPS. Hemen kendisini çalıştırıp yavru UPS’i kendisine bağladık. 30 dakikalık elektrik kesintisi boyunca güç göstergesinin 5 barının sadece 1’i söndü. Saatlerce elektrik kesintisi olsa bile sökmeyecek demektir artık.

Bir de yarattığı gürültüyü kesmenin bir yolunu bulduk mu…

Gezegen | 2 Yorum »
 

Spud Webb’i bilir misiniz?

20 Şubat 2006 Pazartesi, 00:55

1986’da, 1.70’lik boyuyla NBA smaç şampiyonu olmuştu. O sırada ortaokulda olduğumu ve büyük olay olduğunu hatırlıyorum.

Bu sene Nate Robinson’ı smaç yarışmasında görünce direk onu hatırladım. İlk turda yaptığı ilk smaç inanılmazdı. Finalde Spud Webb‘i de sahaya getirip onun üzerinden smaç yapması ise unutulmaz bir andı.

Basketbol | 1 Yorum »
 

Neden günlük yazıyorum?

17 Şubat 2006 Cuma, 15:11

Bugün benzer bir soru gelince bana, ben de kendimi sorguladım. Kısa dönem belleğimde yaptığım SELECT sorgusu bir sonuç döndürmedi. Sonra daha gerilere gittim, başlangıcı hatırladım.

Her insan bir romansa, bu da benim romanımdan kesitler. Unutmak istemediğim, geri dönüp baktığımda hatırlamak istediklerimden yazıya dökebildiklerim.

Memat | Yorum Yok »