Öyle bir seyir defteri…

Sağlam Sarımsak Ezeceği Aranıyor

30 Eylül 2008 Salı, 13:56

Bir-iki ay önce uzuun zamandır kullandığım sarımsak ezeceği elimde kırıldı. Neye uğradığımı şaşırdım, önce bıçakla kıydım, sonra Didem neyse ki hatırlattı, evet zamanında havan kullanıyorduk, dolabın arkalarından havanı çıkarıp onunla dövdüm sarımsağı.

Bir süre havanla devam ettikten sonra pazarda çok güven vermeyen bir sarımsak ezeceği gördük, “hiç yoktan iyidir” diyerek aldık. Çok zaman geçmeden kendisine de veda etmek durumunda kaldık, o da kırıldı.

En son markette Alaman markası bir sarımsak ezeceği gördük. Pazardakinden bile uyduruk gözükmesine karşın, markalısını da denemedik demeyelim diyerek aldık. Dün ilk kullanımı sırasında 4 ya da 5. parti sarımsağı ezerken elimizde kaldı kendisi. Yeniden kıymete binen dost havanda devam ettim.

Herhalde sonunda portakal sıkacağında olduğu gibi Ulus’un yolunu tutup, esnafla “abi elimizde kalmasın bak sonra, bununla her gün n tane sarımsak ezilecek” diye esnafla konuşarak sanayi-tipi bir sarımsak ezeceği arayacağım.

Yimmek | 2 Yorum »
 

Ava giden avlanır

26 Eylül 2008 Cuma, 20:40

Siz siz olun, VNC istemcinizin “Özel Tuşlar” özelliğine güvenip karşıdaki bilgisayarın X’ini öldürmek için Ctrl+Alt+Backspace göndermeyin.

Kendi X’iniz VNC istemcinizden önce yakalıyor bu tuşları ve olan kendi X’inize oluyor. Bir anda kendinizi tüm programlarınız kapanmış ve ekrana “ama yaa” kelimeleri ağzından dökülür biçimde bakar kalabiliyorsunuz :)

Gezegen | Yorum Yok »
 

Soğan dolmasııı… miyamm!

24 Eylül 2008 Çarşamba, 19:11

Ramazan ayında genellikle dışarıda yemek yemeyi sevmiyorum. İftar saatinde giderseniz herkes altalta üstüste oluyor, garsonlar herkese yemek yetiştirelim diye koşturuyorlar, mutfağın belli bir kapasitesi oluyor, sadece hızlı çıkan yiyecekleri yapıyorlar, herkese neredeyse fabrikasyon yemek çıktığından “özel” bişi isteyemiyorsunuz, isteseniz de genelde elde edemiyorsunuz. İftardan sonra giderseniz “hede kalmadı abi, Ramazan ya” dinliyorsunuz, öncesinde giderseniz de “hödöyü akşam çıkarıyoruz abi”yi duyuyorsunuz. Düzenli gittiğiniz lokantalarda bile kalite yerlerde sürünüyor. O yüzden özenle uzak duruyorum, gerçekten çaresiz kalmadıkça kapılarından girmiyorum.

Bugün (Ankara’daki) Optimum Alışveriş Merkezi’nde yemek yemem gerektiğinde benzer kaygılara sahiptim (daha az da olsa) ama daha önceden orada hatırladığım “Nezo’nun Mutfağı”na bel bağlamıştım. Kendileri alışveriş merkezlerinde bulunan birbirinin kopyası yemekçilerden farklı olarak “yemek” çıkarıyor. Hani sıcak, sulu olabilen ev yemeği denilen türden.

Umutla gittik, ben umduğumdan da daha güzel yemeklerle karşılaştım. Ne seçeceğimi şaşırdım. Önce çorba içip, beğendi yiyeyim diye düşündüm. Sonra gözüm “ıspanak” dedikleri — nar ekşili, ıspanak kökü, nohut gibi güzelliklerin olduğu yiyeceğe takıldı. Tamam onunla çorba alayım derken, menüde “soğan dolması” diye bişi gözüme takıldı — meğer tavuk sarma zannettiğim soğan dolmasıymış. Onunla “ıspanak” aldım.

Efenim “ıspanak” güzeldi güzel olmasına, sebze/bakliyat birleşimlerini çok seviyorum yemekte ama o soğan dolması ne kadar enfesti… Soğandan dolma yapmak hiç aklıma gelmemişti. İnsan kültürümüzdeki böyle yemekleri keşfettikçe, “ben 31 sene bu yemekleri bilmeden bu havayı nasıl solumuşum” diye utanıyor.

Utancımı bastırmak için gidip iki porsiyon daha alıp, onları da paket yaptırıp yanımda eve götürdüm >8-)

Yimmek | 4 Yorum »
 

Gitti gül gibi silindirlerim

22 Eylül 2008 Pazartesi, 11:32

Haftasonu 2.5 senedir güncellemeden kullanmakta inat ettiğim masaüstü bilgisayarımı Slackware’den Pardus’a geçirdim. Acılı bir süreç oldu tabii.

Öncelikle Pardus’un xfs desteğine güvenmediğimden disklerin dosya sistemlerini ext3’e dönüştürmek için yedekledim. Hafta boyunca epey bir veriyi düzenleyip dvd’lere basarak diskin birini boşa çıkarmıştım. Yine de sırf birbirine kopyalamak bile 200+200 GB’lık iki disk için sağlam uzun sürüyor. Sonra Pardus için 10 GB’lık yeni bir disk bölümü açtım. Slackware’i de silmedim ki problem olduğunda onunla de deneyebileyim, farklı bir dağıtımla karşılaştırmak gerektiğinde yapabileyim.

Sistem kurulup açıldıktan sonra, ikinci diski tekrar bağladım (sağlama almak için sökerek kurulum yapmıştım), açtığımda dmesg çıktısında hata mesajları gözüme çarptı :

sdb: p1 exceeds device capacity
attempt to access beyond end of device
sdb: rw=0, want=398296896, limit=398294975
Buffer I/O error on device sdb1, logical block 398296832

Diski mi bozdum diye Slackware’den geri açtım sistemi. Hiç hata çıktısı yok. Pardus’taki fdisk diskin 395133 silindir olduğunu, Slackware’deki ise 395136 silindir olduğunu iddia ediyor. Slackware’de yapıp biçimlediğim disk bölümü 395136. silindire kadar gittiği için de Pardus’taki çekirdek “bu disk bölümü diskin ötesine uçuyor alloo” diye ağlıyor. Bir olasılık fdisk sürümü farkından olabilir mı diye Slackware’deki fdisk’i Pardus’ta çalıştırdım sonuç aynı. Çekirdekle ilgili olmalı demek ki deyip bu sefer de Gentoo tabanlı SysRescCD dağıtımından açtım sistemi, o da Pardus gibi 3 silindir eksik görüp ağlamaya başladı. Demek ki olay Pardus’a da özgü değilmiş, çekirdekte yaptığım 2.6.16’dan 2.6.25’e uzun atlama sırasında olmuş. Eh, arada libata geçişi bile oldu, her şey mümkün tabii.

NKA (normal koşullar altında), fdisk ile disk bölümünü silip baştan oluştursam hiç problem olmaması, verilerimin sapasağlam yerinde durması gerekir. Çünkü fdisk’le disk bölümünü silince sadece disk bölümleme tablosunda değişiklik yapıyor, içindeki verileri silmiyor. Kısalacak olan da sadece sondaki 3 silindir, en fazla 1-2 MB falan edecek. Diskin sonu da dolu değil. Ama diskimi sağlam kazığa bağlayayım diye Slackware’den açıp diski (tekrar) yedekleyip, Pardus’tan açıp disk tablosunu tekrar oluşturup biçimlendirip, yedeklediğim verileri geri kopyaladım.

Asıl merak konusu şu : 2.6.16 çekirdek mi doğru silindir sayısını gösteriyor, 2.6.25 mi? Yani 2.6.16 düzgün gösteriyordu, 2.6.25 o 3 silindiri ham mı yaptı; yoksa 2.6.16’nın 3 silindir fazla göstermesi bir hataydı ve bunu düzelttikleri için 2.6.25 doğrusunu mu gösteriyor?

Sonuç : 2.5 senedir kullandığımdan 3 silindir daha kısa bir diske sahibim artık :)

Gezegen, Pardus | 4 Yorum »
 

Küçücük miniminnacık bir vekil

30 Ağustos 2008 Cumartesi, 21:03

Sonunda bir yıldan fazladır halatla çektiğim (ama bir türlü gelmeyen) tatile çıktım, hala inanması güç geliyor :)

Yanımda dizüstü, otel odasında internet var ama bazı sitelere kendi IP’mden bağlanmadığımda bana lola yapıyorlar. Öyle olunca Ankara üzerinden bir tünelleme harekatı gerekti. Önce yapmışken tam yapiim dedim, OpenVPN kurcalayayım dedim ama yola çıkmadan bakamayınca uzaktan sunucuda VPN kurcalamak çok akıllıca gelmedi. Vekil (proxy) sunuculara bakayım dedim — her derde deva(sa) Squid’den başkasını bilmiyorum, mutlaka bunun bir basiti vardır dedim, Wikipedia sayfasına gittim, oradan kendime Tinyproxy isimli bir yazılım beğendim. İsminden kazandı tabii ilk başta, tinyurl ve tinypic’i de severiz ailecek :)

İndirdim, kurdum. Bir tane Apache-stili ayar dosyası var zaten, birkaç ayarını değiştirdim, bulunduğum yerin IP’sini erişebilecek IP’ler listesine ekledim ve ikili dosyasını çalıştırdım. Tinyproxy’e bağlanmasına bağlanıyorum ama siteler gelmiyor bir türlü. Sunucu kaydına bakıyorum, “no route to host” diyor. Yav nasıl olur. Internete bağlanamasa ben nasıl uzaktan bağlanıp kuruyorum ki onu… Belgesi falan da yok yazılımın, Google aramasından da bişi çıkmadı. Forumuna yazdım sonunda.

Aradan bir-iki saat geçti, jabber’da sohbet ederken ortaya çıktı ki benim bağlanmaya çalıştığım sitelerin olduğu sunucuda problem varmış. Başka bir siteye bağlanmaya çalıştım, çatırt diye geldi Tinyproxy üzerinden. Alet aslında çalışıyormuş, kaç dakika boşu boşuna debelenmişim :)

Tinyproxy ile Niki’nin önerdiği Firefox eklentisi FoxyProxy‘i birleştirince tadından yenmez bir hal aldı. Otomatik olarak istediğim birkaç site için ofis üzerinden bağlanırken, diğerleri için bulunduğum yerin bağlantısını kullanıyorum.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Olimpiyatlar ve “bir de Navratilova vardı”

20 Ağustos 2008 Çarşamba, 11:45

Pekin (Beyjing demek zorunda olmamak ne güzel) olimpiyatlardan izlenimler :

– 100m erkekler atletizm finalini seyrediyorum ve öğreniyorum ki dünya rekoru 9.73’müş, ben en son 9.83’te kalmıştım, Ben Johnson kırmıştı ama sonra doping problemi nedeniyle iptal olmuştu sanki. Derken Jamaikalı bir atlet bir koştu ki, 9.69 oldu. Üstelik farkı öyle bir açtı ki, kendinin kameradan ne kadar önde olduğunu görüp yarışın son 10 metresinde yavaşlayıp nasıl da kazandım diye tepinmeye başladı. İnsaf be birader, o kadar koşmuşun sonuna kadar kassa çok daha aşağı çekecek rekoru. Kaç tane yarışta aynısı oldu, ben o kameraları oraya koyanın…

– 100m engelli diye bir koşu izledik, yav o 110m engelli diil miydi derken Wikipedia sağolsun; onu da öğrendik. Meğer bayanlar 100m engelli, erkekler 110m engelli koşarmış.

– Bayanlar sırıkla atlamazmış eskiden olimpiyatlarda. Sergey Bubka seyretmekten farketmemişiz bile. Bir tane daha öyle koşuya rastladık, kazanan kafadan olimpiyat rekoru kırdı çünkü olimpiyatlarda ilk kez koşulmuş :). Gerçi hakkını yemeyelim, dünya rekorunu da kırdı teyze. Zaten rekorlar leblebi çekirdek gibi gidiyor. Yeni nesil mi besili, Çin’in havası suyu mudur, kurallar mı değişti anlamadım… Yüzmede, şartlar değişti ondan olabilir diyorlar diyordu radyo dün.

– Yüksek atlama seyrediyoruz, Javier Sotomayor anılmadan olmuyor tabii. Derken 2.36 atlayan altın alıyor. Peeey peeeey, siz de adam mısınız, bizim zamanımızda 2.40’ın altında atlayana altın madalya vermezlerdi diyoruz (Sotomayor 2.45 atlamıştı birine).

– 5000m bayanlar koşusunu seyrediyorum, pek tarafsız spikerimiz Elvan’ın en arkada kalarak ne kadar güzel taktik yaptığını, öndekilerin yardığı rüzgardan yararlandığını söylüyor (en arkada koşmasına gerek yok öyle bir ince ayar için, grubun ortalarında olsa da olur, neyse). “Yav bir de 1500m’de Sebastian Coe vardı, hep en arkada koşardı, son dakikada atak yapıp herkesin önüne geçerdi” diyorum. Wikipedia’da baktım ki, adam en son 1984 olimpiyatlarında koşmuş, 1988’de takıma almamışlar.

– Spikerin “Carl Lewis, 20 sene önce 1988 Seul olimpiyatlarında üç adım atlamada…” şeklinde konuşmasını takiben “neeeeaaaaaaaa Seul olimpiyatlarından beri 20 sene mi geçti, 20 sene, 20 yahu, yirmiiiiiii…” şeklinde bir krize girdim.

Evet, televizyon kaç zaman sonra bir işe yarıyor. Herhalde 2 senedir seyretmediğim kadar televizyon seyretmiş oldum. İnsan bir durdurma tuşu, bir geri alma tuşu falan arıyor.

Memat | 3 Yorum »
 

Maydanoz Mücveri

19 Ağustos 2008 Salı, 21:10

Haftasonunu ailenizin odyofili İlkay’ın yaşgününü bahane edip Şile’deki evlerinde geçirdik. Arada eşi Banu’nun yemek kitaplarını karıştırdım bol bol. Beğendiğim birkaç tarifi not ettim.

Bu akşam o tariflerden ilki denedim, maydanoz mücveri. Her mücver tarifinde olduğu gibi kızartılmasını öngörmüşlerdi, ben fırınladım her zaman olduğu gibi (kılım ben). Bir an maydanoz kabağa göre çok daha kuru olduğundan kıvamından endişe ettim ama pek de lezzetli oldu — en azından sıcak hali :) (evet, soğumasını bekleyemecek kadar açtık).

Efenim yapılması da pek kolay. 3 demet maydanozu, 5 sap naneyi, 1 orta boy soğanı ve 3 diş sarımsağı robotladım. Çıkanın üzerine 5 yumurta kırıp, 2 kaşık da un koydum, tuz ve karabiber ilave ettim. Hepsini karıştırdım, sonra karışımı bir fırın tepsisine döküp yaydım ve tepsiyi fırınladım.

Yimmek | 1 Yorum »
 

Vikipedi Kalkındırma Çağrısı

13 Ağustos 2008 Çarşamba, 08:46

Vikipedi, kullanıcıları tarafından ortaklaşa olarak birçok dilde hazırlanan, özgür, bağımsız, ücretsiz bir İnternet ansiklopedisi. Wiki teknolojisi kullanılarak hazırlanır. Sürekli ilave ve değişiklikler yapıldığı için hiçbir zaman tamamlanmayacaktır.”

şeklinde tanımlayan bu sanal ansiklopedi, kullanıcıların katkılarıyla oluşuyor. Ziyaretçiler bildikleri bir konuda başlık açabiliyor ya da bir başlığa ekleme yapabiliyorlar. Wikipedia’nın türkçe ayağını oluşturan Vikipedi az da olsa yükselişte olmasına rağmen ne yazık ki ülkemizde yeterli ilgiyi bulamıyor. O nedenle Vikipedi severler seslerini tüm ülkeye duyurmaya çalışıyorlar.

Bugün internetin artık her yere ulaştığı dönemde; bilgi toplumu yolunda ilerlemede çok geri kalmış ülkemizde, böyle bir projeye gereken ilgiyi göstermek bizim topluma, insanlığa karşı görevimiz olmalıdır. Bunun içindir ki herkesi Vikipedi’ye destek vermeye çağırıyorlar. Bunun için tek yapmanız gereken www.vikipedi.org adresine girip bildiğiniz konularda başlıkların oluşmasına destek olmanızdır. Köyünüzü, kasabanızı tanıtsanız bile emin olun birinin işine yarayacaktır. Zaten bir kere içine girip birşeyler yazmaya başlayınca emin olun size verdiği manevi hazla duramayacaksınız. Bir ansiklopedi içinde olduğunuzdan dolayı size de kültürel anlamda çok katkısı olacaktır.

Vikipedi’nin maddi anlamda sizden beklediği birşey yok. Reklam da almıyor, bir vakıf yapısında, bağışlarla ayakta duruyor. Amaçları herkesin ücretsizce sahip olabildiği, dünyanın her yerine uzanan, en büyük bilgi kaynağını yaratmak.

Çağrının tam metnine bu adresten ulaşabilirsiniz.

Pardus | Yorum Yok »
 

Hırsız != “Korsan”

23 Temmuz 2008 Çarşamba, 08:37

Gezegen | 2 Yorum »
 

Sony mi dedin?

20 Temmuz 2008 Pazar, 20:51

Ablam mp3 çalarına bir türlü Linux’tan müzik yükleyemediğini söylediğinde bilgisayarına bağlanıp ne olduğuna bakmam gerekti. İşin içinden çıkmakta zorlandım — taa ki internette arama yapıp, çıkan sonuçlarla Windows’unda bulunan Sonicstage programının varlığını anımsayıp eşleştirene kadar. Bakıp “ne iğrenç bir program”, insan niye böyle bir şey kullanır ki diye düşünmüştüm.

Efenim sorun şu ki, alet bir mp3 çalar değil. Mp3 çalarsa da, kendisi bunu özel bir formatta alete aktarmadan çalamıyor. Ipod’un yandan yemişi diyebiliriz :). Tabii ipod için Rockbox gibi güzel projeler varken, Sony için kimse böyle bir damardan değişim için çalışmamış ya da başarılı olamamış. Sonicstage’i Wine’la çalıştırmayı deneyip havamı aldıktan sonra, internette arama yapmayı akıl ettim. Dünya kadar havasını almış penguenle karşılaştım.

Ne’den sonra özgür yazılım alternatiflerini aramak aklıma geldi, NW-E00X isimli bir java yazılımı buldum. Uygun model de üstelik. Sony diğer modeller için dosya yöneticisi çıkarıp, bunun için çıkarmadığından yazarı oturup yazmış. Arayüzün içinden bir türlü çıkamadım. Aynı projeden çıkma Javastage’i kurcaladım. Konsoldan çalışan ufak bir araç, fakat erişmeye çalışırken sürekli hata verdi.

Sonunda ablama al mp3 çalarımı ve “müzik” çalarını, ben onunla halleşirim dedim.

Bir-iki gün oyalandıktan sonra, yarın bir müzik çaların hayatımı güzelleştireceğini hatırlayınca “halleşme” vakti geldi, salim kafayla kurcalamaya başladım. Aleti önce bir tamamen silip, cillop hale getirdim. Javastage paketinin içinden çıkan boş ve temiz bir OMGAUDIO paketini müzik çaların içine açtım. OMGAUDIO bu dönüştürerek kaydettiği dosyaları tuttuğu veritabanımtrak bişi. O şekilde erişmeye çalışınca mutlu sona ulaştım :)

dfisek@rafine player $ java -jar javastage.jar -p/media/sdb1/OMGAUDIO add David\ Cross\ -\ Testing\ To\ Destruction\ \(1994\)/*
Loading dat files
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/01 – Learning Curve.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/02 – Calamity.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/03 – Welcome To Frisco.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/04 – The Affable Mister G..mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/05 – The Swing Arm Disconnects.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/06 – Tripwire.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/07 – Cycle Logical.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/08 – Testing To Destruction.mp3
Adding : David Cross – Testing To Destruction (1994)/09 – Abo.mp3
Saving dat files

Aslında bununla tatmin olmuştum ama hızımı alamadım, modeline tıpatıp uyan NW-E00X yazılımını da çalıştırmak istedim. Zaten aynı projenin çocukları, nasıl çalışmaz diye düşünüp forumlarına daldım bu sefer. Birkaç tane 404 aldığın faydalı gözüken bağlantıdan sonra işe yarar bir e-posta buldum. Meğersem içinden çıkan jar dosyasının müzik çaların kök dizinine kopyalanmasını hayal etmişler. Öyle yapınca onun ne yapılması gerektiğini anlayamadığımız bir arayüzü anlam kazandı :

Gerçi albüm eklerken konsola java hata çıktıları basıp bazılarını ekleyemiyor (java 6 uyumsuzluğu olabiler) ama en azından çalışmasına sevindim — artık kendimi java grafik arayüzü özürlüsü olarak hissetmiyorum. Konsol arayüzü olan javastage çalıştığı için de tuzum kuru tabii.

Uzun lafın kısası; başka bişilere bağlayacağınız bir Sony alet almayın, aldırmayın.

Gezegen | 3 Yorum »