14 Nisan 2005 Perşembe, 22:26
Son zamanlarda İstanbul’a çok gel-git yapmama karşın koşturmaktan keyif yapacak vakit bulamamıştım. Son gittiğimde ise az bir süre de olsa Didem’le Kadıköy’de dolaşma şansımız oldu.
İlk gece Moda ikilemesi, Kırıntı ve sonrasında Ali Usta yaptık. Kırıntı’nın etli dürümü hatırladığım kadar lezzetli gelmedi. Kırıntı’nın etli dürümü mü değişti, benim damak zevkim mi bilmiyorum.
İkinci gün Durak Büfe’de çook gecikmiş bir açlık bastırma eylemini pide dönerle yaptıktan sonra tramvaya bindik ve ver elini Bahariye…
Bahariye’yi ayrı bir severim. Yürürken hafif hafif deniz esintisi tüm vücudunuzu sarar. Kadıköy Halk Eğitim’de güzel konserler, tiyatro oyunları olur. Cem Mansur yönetimindeki Akbank Oda Orkestrası’ndan dinlediğimiz güzel bir Şostakoviç konserini hatırlarım. Geceleri birbirinin dibindeki n tane sinemadan birine az gitmemiştik. Gece sinemadan çıktıktan sonra boğaya doğru aşağı inerken sağda kalan Ankara Pastanesi’nin bozası ve tavuk göğsü ayrı bir güzeldir. Bunların belki hiçbirini yapamadık ama en azından Sayla’da mantı ve çiğ böreği ıskalamadık.
Günün sürprizi ise Baylan Pastanesi oldu. Yüksek tavsiyelerle Kup Griye yedim. Ballı, karamelalı yiyeceklerden hiç hoşlanmama karşın; çok hoş, farklı bir lezzeti vardı o dondurma kupunun. Gözüm ise kocaman “Adisebaba”da kalmıştı. Çan şeklinde, kocaman, üstü tamamen çikolata kaplı bir pasta görünümünde idi. Bir dilimi yerine topunu alıp ev sahiplerimizle beraber yemek üzerine yanımızda götürdük. Onun da pek mutluluk verici olduğunu belirtmeme gerek yok herhalde.
Giriş, gelişme, sonuç üçlemesinin sonuncusunu oluşturması için buraya bir şeyler yazmam gerekiyordu, bu cümlenin de o işe yaradığını umuyorum.
Memat | 1 Yorum »