Öyle bir seyir defteri…

Nohut püresi

28 Aralık 2005 Çarşamba, 18:31

Montinyak patates püresini elimden alınca ona yakardım, o da bana kitabından nohut püresi tarifi yolladı.

Nohutu tuzlu soğanlı suda haşlayıp süzdükten sonra robotçuktan geçirdim. Karabiber, krema ve zeytinyağını kısık ateşte karıştırarak yedirdim.

Kuşbaşı tavuğun yanında bir lezzetli oldu, bir lezzetli oldu sormayın.

Yimmek | Yorum Yok »
 

Güle Güle Windowmaker

27 Aralık 2005 Salı, 14:15

2001 yazından beri masaüstünde Linux kullanıyorum. İlk ve uzun süre tek göz ağrım Windowmaker oldu. O yıl LKD‘nin Internet Haftası kapsamında düzenlediği seminerlerden[1] birinde Kaya Oğuz sayesinde tanışmış, ilk görüşte sevmiş ve uzun süre bırakamamıştım.

Hafif ve hızlı yapısı 64 MB bellekli bilgisayarıma hızla uyum sağlamıştı. Hem genel, hem de çalışma alanı (sanal masaüstü) bazlı yerleştirilebilen dok uygulamalarının çeşitliliği gözümü kamaştırmıştı. Masaüstünün herhangi bir yerine tıklanarak açılabilen menüleri, ayarlar için basit ve kullanışlı grafik arayüzü de cabası.

Peki neden güle güle? KDE yüzünden. Kullandığım birçok favori program KDE kütüphanelerini kullanıyor. KBabel, Quanta ve K3B ile başlayan furya Kpdf’nin yeni sürümü ile devam etti. Sonunda notbukta Windowmaker kullanmaya devam edip, masaüstü bilgisayarında KDE kullanmaya başladım. Zaten arka planda bir KDE sülalesi çalışıyordu bu programları çalıştırınca, Windowmaker kullanmak anlamsızlaşmıştı. Tabii başlayınca arkası da geldi. Akregator, Konqueror (dosya yöneticisi), Kprinter, Digikam, Gwenview, Yakuake ile devam etti. Şimdilerde Amarok’a ısınma turlarındayım.

Yeni notbuk almamla beraber KDE’yi notbukta da kullanabilir hale geldim ve emektar Windowmaker en azından kendi kullanımım için tarih oldu. Kahpe (oturmamış) özgür masaüstü standartları…

Windowmaker’ın anısına zaman içinde kullandığım farklı temalardan, dok uygulamalarından ve geride bıraktığım diğer hafif yazılımlardan ekran görüntüleri derledim. Düşük donanımlı bilgisayarlarda tekrar güçlerimizi birleştirene kadar kendine iyi bak.

   

[1] O seminerlerin bir güzel anısı daha var : Serdar Köylü. İlk semineri, ilk kez yüzyüze tanışmamız da burada olmuştu. Zaman içinde efsaneleşen 92 slaytlık semineri -sonlarında hızlanmasına rağmen- 4 saatten uzun sürmüş; gece 11’e doğru mest ve bir o kadar da şaşkın bir insan topluluğu olarak evlere dağılmıştık.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Ülker Ece çok yanlış olmuş çook

26 Aralık 2005 Pazartesi, 01:53

Yeni reklamları çıkmaya başladı televizyonda. İnce kahverengi ambalajlı 80g’lık paketlerinden aldım. Fındıklısı bir harika… Fındığın tadı geliyor ama tanesini hissetmiyorsunuz. Çok rahat yeniyor, tekrar tekrar yeniyor. Pek lezzetli. Aman aman…

Yimmek | 1 Yorum »
 

Cumartesi Gecesi Ateşi

26 Aralık 2005 Pazartesi, 01:44

Pardus geliştiricileri bir Cumartesi akşamını böyle geçirdi. Fotoğrafların ışığı iyi değil ama idare edin ;-)

   

Gezegen | Yorum Yok »
 

Sıcak sıcak test edilesi Pardus

24 Aralık 2005 Cumartesi, 20:57

ve ardından…

Gezegen | Yorum Yok »
 

Maavi maavi masmaavi, dişleri boncuk mavi

24 Aralık 2005 Cumartesi, 01:14

Bir süredir Kamil Koç’un yeni uygulaması Fortuna araçlarını kullanıyorum. Ucuz oldukları kadar da rahatlar kendileri. Henüz “büyük abi”leri gibi kurumsal olarak beni tilt etmeyi de başaramadıkları için hayatımdan memnunum.

Otobüste bilgisayar kullanma, üstüne de internete bağlanma gibi bir olayım hiç olmadı. Genelde uyur(d)um bol bol, son zamanlarda kimyayı büyüye çevirerek kitap okuma teknikleri geliştirdim. Dışarıda bilgisayar açsam bile genelde internetsiz yapacak bir sürü işim olduğundan kablosuz bağlantı zımbırtılarıyla hiç uğraşmadım.

Kamil Koç’ta beraber yolculuk ettiğim birkaç arkadaş dizüstü ve PDA’ları ile buna kalkışıp “hay bin kunduz, bir türlü bağlanamıyorum” cümleleri kurarken de çok ilgilenmemiştim (evet çok sevilesi bir insanım).

Malum son zamanlarda bana bir haller oldu. Yeni janjanlı şeyler kurcalamaya başladım. Inet-tr için Ekin‘le İstanbul’a giderken ben dellendim, ben bu işi öğreneceğim dedim. Muavine “internete bağlanabiliyor muyuz?” dedim n. kere yolculuk ettiğim otobüse ilk kez binen saf müşteri emülasyonunda. “Tabii, size bilgisayarınıza yazmanız gereken ayarların olduğu kağıdı getireyim” dedi. “Aha, dhcp’den almıyormuş demek” diye hissettiğim zafer duyguları, adamın getirdiği kağıdı incelemeye başlamamla beraber şaşkınlığa dönüştü. Bluetooth ayarları! Nası yaa… Hangi zeki insanoğlu 802.11 yerine bluetooth bir erişim noktası kullanır? Yuh seslerimiz iç anadolu ovalarına yayıldı. İkimizin bilgisayarında da bluetooth olmadığından kuyruğumu kıstırıp oturdum aşağı. Cep telefonundan da bağlanmak çok anlamsız olacaktı.

Tabii durur muyum hiç? Çağlar her tarafında bluetooth kullanıyor, fırsat bu fırsat ben de keşfedeyim şu olayı artık diyerekten gidip bir usb bluetooth dongle’ı (epox bt-dg07a+) almaya karar verdim. Gazıma Ekin ve Erdinç de katıldı. Tabii cins penguenler olarak bilgisayar dükkanına fena baskı uyguladık. Tüm itiraz seslerine rağmen kutusunu açtırıp, kanlı canlı dizüstünde deneyerek Linux’ta çalıştığına emin olduktan sonra aldık. Müşteri her zaman haklıdır efenim. Üzerine sadece Windows ve Mac’te çalışır yazmasaydın, bak Linux’la da ne güzel çalışıyormuş.

Inet-tr dönüşü gecenin bir yarısı uğraş(a)mayınca, kısmet bugüneymiş dedim. Biraz kitap okudum, ışıklar söndükten sonra büyük bir özgüvenle açtım notbuğu, taktım bluetooth’u, muavini çağırıp ayarları istedim. Adam “normalde bluetooth’la bağlanıyorsunuz, bir ayar kağıdımız var ama şu anda yazılımda bir sorun var, tekrar yüklenmesi gerekiyor, yani şu anda bağlanamıyorsunuz” dedi. Muavin gittikten sonra yan koltuktaki yolcu eğilerek “bluetooth ile erişim noktasına bağlansanız da bir türlü oradan internete çıkamıyorsunuz, bir türlü çözemediler o olayı düzgün biçimde” dedi. Eh, herkes 802.11 kullanırken bluetooth kullanmaya kalkarsak böyle olur. 1 milyon sinek boşu boşuna bok yiyor değil ya. Var bir bildikleri. Kamil Koç’a bu sistemi satan bilişim firmasına da sevgi ve saygılarımı gönderdim.

Azılı müşteri rolünde Kamil Koç’u daraltmaya elbette devam edeceğim ama en azından bugün için bluetooth’un pratik hayatımda bir işe yaraması olayı yine başka bir zamana kaldı :-). Belki bir ara Çağlar gibi cep telefonumla haberleştirip, seminerlerde cep telefonumla slayt geçerim.

Gezegen, Memat | Yorum Yok »
 

Islak günleriniz için taçped

24 Aralık 2005 Cumartesi, 00:37

Sevmiyorum kardeşim zorla mı? Notbuğumda onun kapladığı alanı çok daha verimli kullanabilirlerdi. Keşke masaüstü bilgisayarı topladığımız gibi dizüstü de toplayabilseydik de şeytan görseydi yüzünü. Gerçi hakkını yemeyeyim, yeni dizüstümü kendim toplasam anca bu kadar istediğim gibi olurdu — o kadarı kadı kızında bile olur.

Tabii kullanmıyorum taçpedi hiç ama o beni rahat bırakmıyor. Yazarken elim arada çarpıyor, fare alakasız yerlere tıklıyor, pencere odağı değişiyor, imleç yazının ilgisiz bir yerine gidiyor sinir oluyorum. BIOS’tan kapamayı denedim ama taçpedi ayrı, accupoint’i (klavyenin ortası ufak yuvarlak çıkıntı) ayrı ayrı kapatamıyorsun.

İşte bu noktada Linux imdadıma yetişti. /dev/input/mouse0 ve /dev/input/mouse1 diye iki ayrı fare olarak görüyor taçped ile accupoint’i. X’e yükledim synaptic sürücüsünü ve bir bilgisayar oyununda düşen taçpedlere ateş eden bir penguen edasıyla haykırdım : “Die die die!”.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Güzel ve Çirkin

23 Aralık 2005 Cuma, 05:15

Güzel ve Çirkin‘i TRT2’de ilgiyle izlerdim. Vincent ve Catherine. Digitürk’te bugün yayınlanmaya başlayacağının reklamlarını görünce sevindirik oldum.

Sonra içim bir cız etti. Küçükken severek izlediğim dizileri aradan seneler geçtikten sonra izlediğimde “yav izlediğim o dizi bu muymuş?” diye hayal kırıklığı yaşadığım oldu. Kara Şimşek‘e bayılırdım mesela. Şimdi izlerken ise çok farklı duygular uyandırıyor.

“Eski… dizilere” deyince bir de Fame vardı, dvdleri olsa da izlesek. İlk sezonu geçen ay piyasaya çıkmış bir rivayete göre.

Film / TV | 15 Yorum »
 

With Honors

23 Aralık 2005 Cuma, 03:39

Keyifli bir filme kötü bir isim :-). Bir üniversite öğrencisi tezinin fotokopisini çektirmeye giderken elindeki sayfaları mazgaldan aşağı düşürüyor. Tezin peşinde kazan dairesine inince de, orada kaçak olarak yaşan evsiz bir adamla tanışıyor. Evsiz adam kendisine sağlayacağı her kolaylık karşılığında, tezinin bir sayfasını vereceğini söylüyor.

Konusu bende ilgi uyandırmıştı ama açıkçası filmin kendisinin bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Joe Pesci‘yi hep birbirine çok benzer rollerde izlemiştim. Filmde ise tek kelimeyle döktürüyor, neredeyse filmi tek başına alıp götürüyor.

Film / TV | Yorum Yok »
 

Digitürk bici, Cnbc-e kaka

22 Aralık 2005 Perşembe, 21:26

Efes Pilsen‘in maçını seyredebilmek için Ekin‘i pek sevdiği Scrubs ve O.C. dizilerini gece tekrarında izlemeye ikna ettim.

İkna ettim etmesine de, içim de rahat etmedi tabii. Cnbc-e’nin web sitesine girip tekrarların tam saatini öğreniim de kaçırmayalım dedim. İşte o anda Löker‘in niye ağladığını anladım. Yayın akışı yerine Macromedia Flash 8’in altında çalışmam diye bir yazıyla karşılaştım. Macromedia da sağolsun Flash 8’in daha Linux sürümünü çıkarmadığı için ben Cnbc-e’nin sitesine, o bana bakmaya devam etti.

Televizyon yayın akışlarını internetten izlemeye beni Digitürk fena alıştırdı. Pek güzel bir televizyon rehberi sitesi yapmışlar. 800×600’e oturan kompakt ve kullanışlı bir tasarımı var. Kendi kanalları için filmlerin ayrıntılı bilgileri ve o ay içinde tekrar ne zaman yayınlanacağı bile yazıyor. Firefox’la da sorunsuz. Yani demek istiyorum ki, yapan yapıyor.

“Eee Cnbc-e işi ne oldu” derseniz, Google’a girip “cnbc-e yayın akışı” kelimelerini yazıp kendimi şanslı hissediyorum tuşuna bastım.

Gezegen | Yorum Yok »