Öyle bir seyir defteri…

Telnet ile SMTP doğrulama ile e-posta gönderiminin test edilmesi

08 Haziran 2014 Pazar, 14:44

Herhangi bir sunucudan e-posta gönderip gönderemediğinin en temel yöntemi, telnet komutuyla herhangi bir e-posta istemcisinin haberleşmesini taklit etmek. Böylece sorunun (varsa) nerede olduğunu tespit etmek mümkün. Eğer telnet’le e-posta gönderirken sorun yaşamıyorsanız, sorun kullanmak istediğiniz istemci ayarlarında demektir.

İstemciler her zaman anlamlandırabileceğimiz hata mesajları da vermeyebiliyor, telnet ile gönderim, bir sorun varsa hangi noktada olduğunu tespit etmekte de yararlı olabilir.

Eğer karşı sunucuya relay hakkınız varsa, isim/parola girmeden kolaylıkla e-posta gönderebilirsiniz. Aşağıdaki anlatımda “AUTH LOGIN” ile “235 2.7.0 Authentication successful” satırları arasında kalan kısmı toptan pas geçebilirsiniz.

Eğer çoğu durumda olduğu gibi e-posta gönderimi için isim/parola doğrulaması yapmanız gerekiyorsa, bu bilgileri base64 kodlayarak göndermeniz gerekiyor. Bunu aşağıdaki perl satırı ile bu kodlamayı yapabiliriz:

perl -MMIME::Base64 -e 'print encode_base64("icerik");'

Örneğin,

[dfisek@karadut ~]$ perl -MMIME::Base64 -e 'print encode_base64("gonderen@alanadi.com");'
Z29uZGVyZW4uY29t
[dfisek@karadut ~]$ perl -MMIME::Base64 -e 'print encode_base64("parolacim");'
cGFyb2xhY2lt

Şimdi e-posta gönderimini test edebiliriz:

[dfisek@karadut ~]$ telnet eposta.alanadi.com 25
Trying 195.112.152.4...
Connected to 195.112.152.4.
Escape character is '^]'.
220 eposta.alanadi.com ESMTP Postfix
AUTH LOGIN
334 VXNlcm5hbWU6

Burada belirtilen VXNlcm5hbWU6 ifadesi, size base64 kodlanmış olarak kullanıcı adınızı girmenizi istiyor. Girelim biz de (üstte kodladığımız ifadeyle):

Z29uZGVyZW4uY29t
334 UGFzc3dvcmQ6

Bu kez de bize base64 kodlanmış olarak parolamızı sordu. Girelim yine (üstte kodladığımız ifadeyle):

cGFyb2xhY2lt
235 2.7.0 Authentication successful

Parola doğrulama işlemini bitirdik. Artık e-postamızla ilgili sunucuya bilgi verebiliriz:

MAIL FROM: gonderen@alanadi.com
250 2.1.0 Ok
RCPT TO: alici@alanadi.com
250 2.1.0 Ok
DATA
354 End data with .

Bu başlıklar, e-postanın kimden kime gideceğini e-posta sunucusuna söyledi. Biz de e-postanın içeriğini yazmak istediğimizi DATA komutuyla e-posta sunucusuna söyledik.

Önce e-postanın başlıklarını yazıyoruz (küçüktür-büyüktür işaretlerinden önce/sonra gelen boşlukları siliniz):

From: Gonderen Adi < gonderen@alanadi.com >
To: Alici Adi < alici@alanadi.com >
Subject: E-posta gönderim testi

İlk “MAIL FROM” e-posta sunucusuna bilgi verirken, burada kullandığımız ikinci “FROM:” göndermek istediğiniz postanın içinde yer alıyor. Artık e-postanın gövdesini yazabiliriz. Yazdıklarımız bittiğinde bir kez boş satıra enter’a, daha sonra bir kez . yazıp enter’a, son olarak da tekrar boş satıra enter’a basmamız gerekiyor. Böylece e-postanın bittiği anlaşılıyor:

E-postam geldiyse beni iki kere pingle.

.
250 2.0.0 Ok: queued as 384E125B587

E-postamız başarıyla kuyruğa alındı.

Bu aşamalardan herhangi birinde takılıyorsanız, gönderimde tam sorunun nerede olduğunu buldunuz demektir.

Gezegen | 2 Yorum »
 

Sunucu Saatlerinin Doğruluğu ve NTP

01 Ekim 2013 Salı, 07:37

Sunucular 7×24 çalışan ve sürekli hizmet veren bilgisayarlar. Hiç kapanmayan bilgisayarların da saatlerinin bir kez düzgün ayarlandıktan sonra hiç bozulmamasını bekleyebilirsiniz.

Ama yanılırsınız :).

Sunucuların saatleri milisaniyeler düzeyinden başlayarak kayabilirler, hatta bu kayma zaman içerisinde dakikaları bile bulabilir. Artık bir donanımda tek sunucu da çalıştırmıyoruz, sanal sunucularda bu kayma miktarı daha da fazla artıyor (donanımın saati paylaşıldığı için).

Ne Önemi Var?

Eeee… bir sunucunun saati birkaç dakika ileride ya da geride olsa ne farkeder diyebilirsiniz. Sorun şu ki, sunucularda yapılan işlemlerin çoğunluğu saniye (hatta milisaniye) biriminde sürelerde gerçekleşiyor.

Birçok sunucuyu ilgilendiren bir işlem yaptığınızı farzedelim, aynı anda birinin saati 16:54:22, ötekinin saati 16:54:17, bir başkasınınkinin 16:55:22 olsun. O işlemin tam olarak hangi sunucuda hangi saatte yapıldığını nereden bileceksiniz? İşlemin yapılmasının ne kadar sürdüğünü ve akışını göremeyeceksiniz.

Sistemde gezinen birini takip ettiğinizi düşünelim, hangi sunucudan sunucuya atladığını, tam ne işlem yaptığını, vs çözmeye çalışırken aradaki zaman farkları kafanızı iyice karıştıracaktır.

Keza aynısı sistem kayıtlarını inceleyerek, geçmişe dönük inceleme yapmanız gereken herhangi bir çalışmada geçerli olacaktır.

NTP ile Saatlerimizi Ayarlayalım

Sunucuların zamanlarını ayarlamak için bir “kuzey yıldızı”na gereksinim duyacaklarını, yıllaar yıllar önce düşünmüş başkaları da. NTP (Network Time Protocol = Ağ Zaman Protokolü) adı verilen bir İnternet standardı ve sunucular arasında haberleşme yöntemi ortaya koymuşlar.

Tek işi zaman servisi vermek (yani saatin kaç olduğunu söylemek) olan NTP sunucularına bağlanan diğer sunucu bilgisayarları, saatin tam olarak kaç olduğunu öğrenip kendilerini ona göre gerekiyorsa düzeltme yöntemine gidiyorlar.

ntp.org isimli bir alan adı var, pool.ntp.org adresine bağlanan sunucular, “havuz”dan kendileri için en uygun/yakın zaman sunucusunu bularak oradan zaman bilgisini alıyorlar.

ntpdate ile Zamanda Atlamak

Normalde bir saati ayarlamak için, doğrudan saati değiştirir ve o zamana “atlama” yaparız. Saat bir an 16:54:22 iken birden 16:54:17 olabilir örneğin. Linux’ta date komutu aynen bunu yapıyor. ntpdate komutu da bu zamanı NTP sunucusundan çekerek yapan uzak akrabası.

Ancak sunucu kayıtları ve uygulamalarında tutarlılık yine önplanda olduğu noktada bunun sağlıklı olamayacağı birkaç senaryo düşününce ortaya çıkıyor. Zamanı geri aldığınızı farzedelim: 16:54:22 iken saat, zamanı ayarladınız ve (sunucu açısından zamanda geriye gidip) saati 16:54:17 yaptınız. Bu durumda sunucu 16:54:17’yi ve sonraki 5 saliseyi ikinci bir kere daha yaşayacak demektir. Sunucu kayıtlarında önce 16:54:18’de yapılmış bir işlem, sonra 16:54:22’de yapılmış bir işlem, sonra tekrar 16:54:18’de yapılmış ikinci bir işlem kaydedilebilecek demektir.

Aynı zaman damgalı ama aslında farklı iki zamana ait işlem tutarsızlık yaratacaktır. Ayrıca zamanın tekil/biricik/unique olduğu ve doğrusal ilerlediğine güvenerek çeşitli işlemler yapan sunucu servislerinin de güvendiği dağlara kar yağacaktır. Zaman ayarlarken servisleri durdurup, zamanı ayarlayıp, servisi başlatmak da bir çözüm ama çoğu zaman sunucu servisler için o kadarlık bir zaman kaybı da uygun olmuyor.

Üstelik ntpdate kullanılarak yapılabilecek olan, sadece belirli aralıklarla (cron’dan) ntpdate komutunu çalıştırmak.

ntpd ile Zamanın Akışını Değiştirmek

İşte o noktada NTPd adı verilen bir nadide uygulama devreye giriyor. Sunucunuzda sürekli çalışan bir uygulama olan ntpd, sadece anlık olarak değil, sürekli zamanı kontrolü altına alıyor. Belirli aralıklarla gidip uzaktaki NTP sunucusuna bakıp doğru zamanı alıyor.

Kendi yerelindeki zaman ile NTP’den gelen zaman farklı olduğunda ise zamanı doğrudan değiştirmek yerine, sunucudaki zamanı yavaşlatıyor ya da hızlandırıyor.

Örneğin gerçek saatin 16:54:22, sunucu saatimizin 16:57:22 olduğunu düşünelim. ntpd zamanın akışını yavaşlatıyor, bir dakika sürmesi gereken 60 saniyenin yavaaş yavaaaş 65 saniyede ilerlediğini görebiliyorsunuz. Daha uzun süren saniyeler sonucunda, her dakika 5 saniye daha gerçeğe yaklaşıyoruz ve 12 dakika sonunda saatler birbirine eş hale geliyor ve ntpd zamanı normal akışına çeviriyor.

Ya da zamanda geride olduğumuzu farzedelim. Gerçek saat yine 16:54:22 olsun ama bizim yerel saatimiz 16:53:22. Bu kez, zamanı hızlandırıyor. Bizim saatimizle saniyeler hızla akmaya başlıyor ve zaman içinde saatler eşitlendiğinde artık zaman akışı normale dönüyor.

Bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz, evrende zamanın belli bir yerde daha hızlı/yavaş akması hayaldi gerçek oldu :).

Bu yöntem sayesinde, sunucu sistemimiz açısından zaman hiçbir zaman tekrar etmezken, zamanda hiç atlama da gerçekleşmiyor. Tüm saniyeler mutlaka yaşanıyor, hiçbir saniye iki kere yaşanmıyor.

ntpd aynı zamanda zaman değişimleri ile ilgili istatistik tutuyor ve sunucunun saati belirli bir zamanda ortalama ne kadar kayıyor bilgisine sahip oluyor. Daha sonra uzaktaki NTP sunucusu ile bağlantısı herhangi bir nedenle belirli bir süre koparsa, elindeki istatistiklere göre tahmin yürüterek zamanı ayarlamaya devam ediyor: “En son 2 gün önce doğru saati almıştım, 2 gündür haber yok. Elimdeki istatistiklere göre, bu sunucunun saati 2 gün içinde ortalama 5 ms kayıyor, o zaman ben de saati ona göre düzenleyeyim” diyerek çalışmasını sürdürüyor.

ntpd / ntpdate Seçimi

Peki ne zaman ntpd, ne zaman ntpdate kullanacağız?

Bir kereliğine zamanı ayarlayıp (aradaki fark günler düzeyinde örneğin), daha sonra tüm servisleri tekrar başlatıp logları da temizleyeceksek ntpdate kullanımı istediğimiz sonuca hızlıca varmamızı sağlıyor. Sonrasında ntpd ile ince kaymaları tutabiliriz.

Çalışan canlı bir sunucu sisteminde ise, bu işlemi ntpd’ye bırakmak ve zamanın daha nazikçe düzenlenmesini sağlamak gerekiyor.

Alternatif olarak görülen cron’dan sık sık ntpdate çalıştırarak sunucudaki saat kaymasını önlemeye çalışmak ise yazının başından beri belirttiğim nedenlerle pek önerilmeyen bir yöntem. Sürekli bir zaman için ntpd var zaten.

ntpdate, yine servislerin önemsenmediği, sık kapatılıp-açılan bir masaüstü sisteminde rahatlıkla tercih edilebilir.

Gezegen | 1 Yorum »
 

İngilizce özgeçmişler, başvurular, ilanlar

10 Mayıs 2013 Cuma, 21:52

Ülkemizde ciddi bir işsizlik olsa da, aslında birçok iş arayan insan olduğu gibi birçok işçi arayan insan da var. Karşılıklı beklentiler (hem teknik beceri hem maddi olarak) ne yazık ki çoğu zaman birbirini tutmuyor.

Özellikle çalışma yaşamına yeni atılmış ya da atılmak üzere olan insanlar için iş tanımlama, başvuru, değerlendirme, alım süreci yaşamın önemli bir parçası haline gelmiş durumda.

Hatta bazen öğrenciler bile daha staj aşamasında bu süreçle tanışıyorlar. “Naylon” ya da tanıdıkla staj yapmayacaklarsa, bir özgeçmiş ya da benzeri bir “kendilerini tanıtan” form doldurarak kendilerini staj yapmayı istedikleri işyerlerine tanıtmaları ve stajyer olarak almaya kabul ettirmeleri gerekiyor.

Geçmiş yıllarda bu süreci dışarıdan izlerken her zaman Türkiye’deki firmaların İngilizce iş ilanları vermeleri komiğime gitmiştir. Aradığın kişinin İngilizce bilmesini sağlamak için daha iyi yöntemler olmalı, bir tane çeviri servisine (ya da arkadaşına) o ilanı okutmak zor değil ki diye düşünmüşümdür.

Biz Özgür Yazılım A.Ş.‘ye (kendimiz de dahil olmak üzere) ilk etapta hep sektörde çalışmalarını bildiğimiz, tanıdığımız insanları almıştık. Geçen sene hiç staj duyurusu yapmamamıza rağmen başvuranlardan bir 7 kişilik stajyer ekibimiz oluşmuş, aralarından biri ile çok iyi uyum sağladığımızdan staj sonrasında ekibimize katmıştık.

Bu “başarı” :) üzerine, önceliği yine yeteneklerini zaten bildiğimiz insanlara vererek, bir taraftan iş ilanları da yayınlamaya başladık. İlk kez Ağustos 2012’nin sonunda bir ilanla başladık.

İşte o andan sonra bu başvuru sürecinin daha önce hiç görmediğim bir yüzüyle karşılaştım: Türkçe yayınlanan bir iş ilanına İngilizce bir özgeçmiş ile başvuranlar!

Öyle 1-2 kişiden bahsetmiyorum, yeni mezunların neredeyse yarısı İngilizce özgeçmişleri ile başvuruda bulunuyorlardı. Bu bana acayip şaşırtıcı, bir o kadar da komik geldi. Hadi İngilizce ilan yayınlayanlar bir derece, kendi tercihleri, adamı alacak olanlar onlar. Ama Türkçe ilan yayınlayan birisine İngilizce bir özgeçmiş yollarken verilmeye çalışılan mesajı kavrayamadım. Neden olabilir?

  • “Ben süper İngilizce biliyorum”
  • “Aslında ben yabancı şirketlere başvuruyorum ama size de tenezzül ettim işte, bilin yani beni nereler istiyor aslında…”
  • “Türkçe ilan vermişler ama bunlar düşünememiştir, şimdi değerlendirenlerin hepsi Türkçe bilmiyor olabilir, ben İngilizce yollayayım”
  • “Ben pek Türkçe bilmiyorum, kendimi anca İngilizce ifade edebiliyorum”
  • “Bilgisayar sektöründe tüm terimler ve kaynaklar İngilizce zaten, Türkçe başvuru yapılamaz ki”
  • “Amaan zamanında, İngilizce hazırlamışım, bir de Türkçe’sini mi hazırlayacağım? Karşımdaki İngilizce bilmiyorsa, zaten o işe girmeyeyim.
  • … ?

Hadi bari kendi kendinize kaşınıp İngilizce özgeçmiş hazırladınız, bari yazım hataları yapmasaydınız.

Bu konuyu, Şubat’ta Akademik Bilişim Konferansı’na gittiğimde birkaç kişiye sorduğumda, orada da sağlam bir tartışma konusu oldu. Bir kısmının aklı uçup bana inanmazken (“gerçekten yoktur bunu yapan insanlar canım!” derken), bir kısmı da öğrencilerin bazı üniversitelerde İngilizce okuduklarını, o nedenle İngilizce CV şablonları gösterildiklerini belirterek durumun normalliğini savunmaya çalıştılar, hatta garipsememi garipsediler :).

Yeni bir işe başlayanların çoğunlukla ekip arkadaşlarıyla Türkçe konuşmaları gerektiğini, müşterilerinin Türkçe konuştuğunu, kendilerini Türkçe ifade etmeyi başarmalarının önemini bir şekilde farkettirebilmek gerekiyor diye düşünüyorum.

Belki de ilanlara akıcı Türkçe yazan ve konuşan diye bir ifade eklemek gerekiyor. Kim bilir…

Not: Bu günlüğü haftalaar haftalar önce yazmıştım ama bitiremediğim için yayınlamamıştım. Şimdi vaktim oldu baktım da, bitirmişim aslında, o kadar az klavye oynattım ki üzerinde anlatamam. Yazık olmuş o kadar zamandır rafta durmasına.

Genel | 1 Yorum »
 

Windows komut satırından bul-değiştir yapmak

26 Mart 2013 Salı, 00:06

Her ne kadar çalışma yaşamımın tamamını Linux ve özgür yazılımlar üzerinde çalışarak geçirme lüksüne sahip olmuş olsam da, bazı kurumlarda Windows duvarına toslamadan duramıyorum.

Son iki günde atmadığım takla kalmadı. En son sanırım lise yıllarımdan beri ilk defa binary dosya düzenledim elle. Son geldiğimiz noktada ise bir dizin ve alt dizinlerinde belirli bir metin dosyasında bul/değiştir yapmamız gerekiyordu.

Linux kullananlar için kulağa çok kolay geliyor değil mi? find ve sed’i beraber çalıştırır hayatına bakarsın. Windows’ta böyle bir araç yok hazırda. Önce Linux kafası düşünmeyeyim deyip, İnternet’te benzer araçlar baktım. Bir tanesi .NET framework kurmaya kalktı, öbürü alt dizinlere inmedi derken kendimizi find, sed, vs kurarken bulduk fakat USB’de taşınabilir olması için bir sürü dll koymamız gerekecekti.

Son bir şansımı daha deneyip arama motoru turlarken nihayet Fart‘a rastladım. Tam olarak istediğim işi yapıyordu, basit bir programdı, herhangi bir bağımlılığı yoktu, ufacık bişidi. Linux’taki rpl aracına benzettim.

Find And Replace Text  v1.99b                         by Lionello Lunesu
 
Usage: FART [options] [--] [,...] [find_string] [replace_string]
 
Options:
 -h, --help          Show this help message (ignores other options)
 -q, --quiet         Suppress output to stdio / stderr
 -V, --verbose       Show more information
 -r, --recursive     Process sub-folders recursively
 -c, --count         Only show filenames, match counts and totals
 -i, --ignore-case   Case insensitive text comparison
 -v, --invert        Print lines NOT containing the find string
 -n, --line-number   Print line number before each line (1-based)
 -w, --word          Match whole word (uses C syntax, like grep)
 -f, --filename      Find (and replace) filename instead of contents
 -B, --binary        Also search (and replace) in binary files (CAUTION)
 -C, --c-style       Allow C-style extended characters (\xFF\0\t\n\r\\ etc.)
     --cvs           Skip cvs dirs; execute "cvs edit" before changing files
     --svn           Skip svn dirs
     --remove        Remove all occurences of the find_string
 -a, --adapt         Adapt the case of replace_string to found string
 -b, --backup        Make a backup of each changed file
 -p, --preview       Do not change the files but print the changes

Bir gün böyle bir uygulama arayacaklara not olsun, benim kadar acı çekmesinler diye de bu yazıyı yazayım dedim.

Genel | 1 Yorum »
 

OpenSuSE’ye BCM 43142 kablosuz ağ kartının tanıtılması

23 Şubat 2013 Cumartesi, 11:37

Dell’in yeni Vostro/Inspiron serisi bazı dizüstüleri üzerinde Ubuntu kurulu olarak geliyor tahminen (Ubuntu logosu var üzerinde). Tahminen diyorum, çünkü yurdum bilgisayarcısının elinde o müşteriye Windows yüklü olarak ulaşabiliyor :/.

Windows lisansının parasıyla da uğraşmamanın, ucuz olmalarının, düzgün bir klavyelerinin olması, standart ofis ihtiyaçları için fazlasıyla yeterli olmasının mutluluğu içinde Inspiron’ın 3520 serisinden bir-iki hafta içerisinde 3 tane aldım farklı işler için.

Bu dizüstülerinde Broadcom’un 43142 kablosuz ağ kartından bulunuyor. Aslında üzerinde Ubuntu yüklü geldiği için, bu ağ kartı doğal olarak Linux’ta çalışabiliyor. Üzerindeki Ubuntu’yu kullanacaksanız, sorun yok. Ancak herhangi bir Linux kurup, Broadcom’un son model kararlı sürücülerini kullanmaya kalktığınızda bu kartı (henüz?) tanıtamıyorsunuz.

Bunun üzerine Jasmine Aura isimli güzel bir insan, gitmiş ön-kurulu Ubuntu’dan o sürücüleri çıkartmış, tekrar paketlemiş, içine daha yeni çekirdeklerle çalışabilmesi için yamaları eklemiş.

Hazırda deb paketleri var, bunu OpenSuSE 12.2’de kullanabilmek içinse ben şu yolu izledim:

zypper in kernel-devel gcc kernel-desktop-devel patch make

komutuyla çekirdeğe modül derlemek için gerekli paketleri kurdum.

wget http://jas.gemnetworks.com/debian/pool/main/w/wireless-bcm43142/wireless-bcm43142_6.20.55.19.orig.tar.bz2
tar -xf wireless-bcm43142_6.20.55.19.orig.tar.bz2

komutlarıyla kaynak kodunu indirip açtım.

debian/patches dizinindeki tüm yamaları teker teker uyguladım:

cd wireless-bcm43142
patch -p1 < debian/patches/01-Makefile.patch
patch -p1 < debian/patches/02-license.patch
patch -p1 < debian/patches/03-rename-to-wlan0.patch
patch -p1 < debian/patches/04-linux-semaphore-include.patch
patch -p1 < debian/patches/05-kernel_3.1_onwards.patch
patch -p1 < debian/patches/06-user_ioctl_reqs.patch
patch -p1 < debian/patches/07-kernel_3.4_onwards.patch
patch -p1 < debian/patches/08-kernel_3.6_onwards.patch

Ek olarak aşağıdaki yamayı da hazırlayıp, uygulamam gerekti:

--- amd64/Makefile.orig	2013-02-23 11:18:13.949212051 +0200
+++ amd64/Makefile	2013-02-23 11:18:42.632389994 +0200
@@ -153,3 +153,3 @@
 
-EXTRA_LDFLAGS      := $(src)/lib/wlc_hybrid.o_$(BINARCH)
+EXTRA_LDFLAGS      := $(src)/lib/wlc_hybrid.o_shipped_x86_64

Bunu bir dosyaya kaydedip,

patch -p1 < dosya_adi.patch

olarak uygulayabilirsiniz. Artık modülü derliyorum:

cd amd64
make

Ortaya çıkan wl.ko dosyası bizim çekirdek modülümüz. Bunu ilgili çekirdek dizininin altına kopyalamamız gerekiyor:

cp wl.ko /lib/modules/3.4.11-2.16-desktop/kernel/drivers/net/wireless/
depmod -a

Burada 3.4.11-2.16-desktop olan çekirdeğinizin ismi. Güncellemeler sonucu değişebilir, /lib/modules altında da tüm güncellenmiş çekirdeklerin modüllerini bulabilirsiniz. Kullandığınız çekirdek sürümünü uname -a komutu ile öğrenebilirsiniz.

Modülü denemek için yükleyebilirsiniz:

modprobe wl

Bir hata almadıysanız, artık dmesg komutunun çıktısında, wlan0 aygıtının tanındığını görmelisiniz. Ağ ayarlarınızı yapabilir ve cihazınızı kullanabilirsiniz.

Sistem tekrar açıldığında da, çekirdek ilgili modülü yerleştirdiğimiz yerden bulup otomatik olarak yükleyecektir.

Gezegen | 2 Yorum »
 

4 GB’tan büyük zip dosyalarını Linux’ta açmak

14 Şubat 2013 Perşembe, 10:00

unzip komutuyla 14 GB’lık bir zip dosyasını açmaya çalışıp hata aldığımda çektiğim dosya bozuk diye düşünmüştüm. Böyle corrupt falan bişiler yazmıştı. file komutuyla dosyaya baktım, başlıklarında bir sorun yoktu — zip arşiv dosyası olarak görüyordu.

Dosyayı silip baştan çekmeme ramak kala, daha dikkatli okuduğumda dosyada 10 GB kadar bir fazlalık olduğunu iddia ettiğini farkettim. Rastlantı olacak hali yoktu, unzip komutu 4 GB’tan büyük dosyaları açamıyor olmalıydı.

Google dostumdur, bu sorun gerçekten var mı diye sordum. Varmış. Ama acıklı olan e-posta liste / forumlarda hemen herkes “zip niye kullanıyorsun, gzip kullan, vs vs” türü önerilerle gelmiş. En sinir olduğum yanıtlama türlerinden biri :(. İyi, güzel, hoş demişsiniz de, zip’i kendi hazırlamadıysa (bkz ben) ne yapacak? Adamlar soruyu, büyük bir dosyayı nasıl sıkıştırıp aktarırım diye sormamış ki, zip’i açamıyorum diye sormuş…

p7zip uygulamasına yöneldim ben de. Sisteme kurup,

7za x hede.zip

dedim ve çatır çatır açıldı zip. Başka bir sıkıştırma türü önermekten daha kolay değil mi? :)

Gezegen | 3 Yorum »
 

Cobbler Ağ Üzerinden Kurulum Sunucusu

09 Şubat 2013 Cumartesi, 22:50

Cobbler da ney” dediğinizi duyar gibi oluyorum :).

Özetle, Cobbler, kurulu olduğu ağdaki bir sunucuyu “ağdan açılmaya” (network boot) ayarladığınızda, karşınıza bir menü gelmesini ve bu menüde seçtiğiniz dağıtımın kurulumunu sağlar.

Üstelik kuracağınız dağıtım destekliyorsa, “kickstart” adını verdiğimiz bir dosyaya kurulum adımları sırasında neler yapılacağını yazarsanız, size başka hiçbişi sormadan kurulumu tamamlayabiliyor.

Peki, ne işinize yarar böyle bir servis? İlk aklıma gelen birkaç senaryo:

  • Eğer sunucuya bağlı bir KVM aygıtı varsa, sunucunun başına fiziksel olarak gitmeden kurulum yapabilirsiniz.
    • Kim şimdi yerinden kalkacak? :)
    • Sistem odaları çok gürültülü, yorucu, hasta edici ortamlardır. Orada geçen her dakika, bizim yaşam enerjimizden çeker.
    • Sunucu bir veri merkezinde (datacenter) olabilir. Her veri merkezine isteseniz de girme olanağınız olmayabilir (örneğin sunucular yurtdışında).
  • Kurulum için USB bellek, DVD, vs taşımak gibi bir derdiniz olmaz.
  • Kurumunuzdaki tüm sunucuların aynı şekilde kurulabilmeleri için çeşitli etkileşimsiz kurulum türlerini önden hazırlayıp, herhangi bir kişiyi “menüdeki şu seçeneği seç ve kurulumu yap” diye görevlendirebilirsiniz. Hata yapması mümkün olmaz :)

Cobbler aslında ufacık bir servis. Ama kendi dışında birçok sunucu servisini bir yerlere koşturuyor. DNS, DHCP, TFTP, HTTP, rsync, …

Cobbler’ın RHEL 6 serisi bir dağıtımda (Scientific, CentOS, Oracle) kurulumunu anlatacağım. Başka bir dağıtımda da benzer adımlarla kurabilirsiniz.

Cobbler’ı çalıştırmak için en ideal ortam, sunucuların kendi aralarında kurulmuş olan yedek ağdır. Bugün artık sunucuların hemen hepsinde birden fazla ethernet aygıtı bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de genellikle sunucuların kendi aralarında (dışarı kapalı) bir ağ oluşturmak için kullanılıyor — kendi arasında veri alışverişi yapmaları dışarıya verdikleri hizmeti etkilememesi amacı ile. Bu ağda başka bir DHCP sunucusu çalışması gibi bir risk de bulunmadığından çok daha rahat hareket edebiliyoruz.

Cobbler’ı beraber kullanacağınız bir DHCP ve DNS sunucunuzun da hazırda bulunmadığını düşünerek, onları da Cobbler ile beraber ayarlıyoruz. Bunun için en kısa yöntem Dnsmasq servisini kullanmak oluyor. İsterseniz ağdaki bir DHCP ve/ya DNS sunucusunu kullanabilirsiniz.

Cobbler’ın paketleri popüler Redhat ek depolarından EPEL’de bulunuyor. Öncelikle ekli değilse onu ekliyoruz:

rpm -ivh http://dl.fedoraproject.org/pub/epel/6/x86_64/epel-release-6-8.noarch.rpm

Cobbler için gerekli paketleri kuruyoruz:

yum install cobbler dnsmasq

Ek olarak,
* pykickstart sadece kurulumları etkileşimsiz yapmak isterseniz (kickstart dosyaları ile yapılacak seçimleri tanımlıyorsunuz)
* debmirror Debian temelli bir dağıtım kurmak isterseniz
* fence-agents da sunucularda güç yönetimi yapmak isterseniz
* cobbler-web, Cobbler için bir web arayüzü kullanmak isterseniz
kurulabilir. Zorunlu değiller.

Servislerimizi açalım ve açılışta çalışır hale getirelim:

service xinetd start
service dnsmasq start
service httpd on
service cobblerd start
chkconfig xinetd on
chkconfig dnsmasq on
chkconfig httpd on
chkconfig cobblerd on

Cobbler’a hem DHCP için hem DNS için dnsmasq kullanacağımızı söylemek için /etc/cobbler/modules.conf dosyasındaki ayarları şu şekilde değiştiriyoruz:

[dns]
module = manage_dnsmasq

[dhcp]
module = manage_dnsmasq

Dnsmasq’ın ayarlarını Cobbler kendisi yapacak ama o ayarların neler olduğunu kendisine söylememiz gerekli. Bunun için /etc/cobbler/dnsmasq.template dosyasını şu şekilde değiştiriyoruz:

dhcp-range=Baslangic_IPsi,Bitis_IPsi
server=DNS_Sunucumuzun_IPsi
no-dhcp-interface=eth0

Buradaki no-dhcp-interface seçeneği, sunucunun İnternet’e bağlı bacağında DHCP servisi verip ortalığı karıştırmamasını sağlıyor. eth0 yerine sunucunuzdaki ilgili aygıtı yazabilir ya da böyle bir kaygınız yoksa tamamen kaldırabilirsiniz.

Cobbler’ın rsync’in etinden-sütünden yararlanabilmesi için /etc/xinetd.d/rsync dosyasındaki ayarı şu şekilde değiştiriyoruz:

disable = no

Cobbler’ın asıl ayarlarını ise /etc/cobbler/settings dosyasından yapıyoruz:

server: Sunucumuzun_IPsi
next_server: Sunucumuzun_IPsi
password: $1$3xhywdbz$0zc2kIXyvfYngTdgddX/20
manage_dhcp: 1
manage_dns: 1

Burada server ayarı Cobbler servisinin, next_server ayarı TFTP servisinin IP’si ama bizim kurulumumuzda iki servis de aynı makinede olduğu için aynı IP’yi yerleştiriyoruz.

password kısmındaki hash’i ise şu şekilde oluşturuyoruz:

openssl passwd -1 -salt 'rasgelebisiler' 'degistirbeni'

Debmirror kurduysak, /etc/debmirror.conf dosyasında aşağıdaki ayarları düzenliyoruz:

#dists
#arches

Cobbler paketi ile tüm ağ yükleyicileri gelmiyor, aşağıdaki komutla İnternet’ten eksikleri indirebiliyoruz:

cobbler get-loaders

Güvenlik duvarında Cobbler ve saz arkadaşları için bir seri delik açmak gerekiyor:
* 53 – Dns
* 67,68 – Dhcp
* 69 – Tftp
* 80,443 – Httpd
* 873 – Rsync
* 25150-51 – Cobbler

Bunu /etc/sysconfig/iptables dosyasını doğrudan düzenleyip servisi tekrar başlatarak ya da service-config-firewall(-tui) arayüzü ile yapabilirsiniz. Tabii bir seçenek de güvenlik duvarını tamamen kapatmak.

Keza SELinux için de biraz emek harcamak gerekiyor (eğer uğraşmayıp tamamen kapatmayı tercih etmezseniz). httpd’nin web servis parçalarının kullanılabilmesi, tftp’nin imaj dosyalarına erişebilmesi için:

setsebool -P httpd_can_network_connect true
semanage fcontext -a -t public_content_t "var/lib/tftpboot/.*"
semanage fcontext -a -t public_content_t "/var/www/cobbler/images/.*"

Cobbler servisini tekrar başlatıyoruz ve Cobbler’ın ayarlarını ilgili diğer servislere uygulamasını sağlıyoruz:

/etc/init.d/cobblerd restart && cobbler sync

Etkileşimsiz kurulum için bir kickstart dosyası hazırlamak isterseniz, örneklerini /var/lib/cobbler/kickstarts dizinindeki dosyalarda (ve İnternet’te çeşitli sayfalarda) bulabilirsiniz. Ya da system-config-kickstart arayüzünü kullanabilirsiniz.

Artık kurulumlarda kullanacağımız dağıtımları Cobbler’a ekleyebiliriz.

Örneğin, Scientific Linux 6.3’ün ağ üzerinden kurulum ISO’sunu eklemek istersek, öncelikle ISO’yu dosya sisteminde bir yere bağlıyoruz:

mount SL-63-x86_64-2012-08-02-boot.iso /mnt/cdrom -o loop

Cobbler’a bu ISO’yu alıp dağıtım arşivine eklemesini istiyoruz:

cobbler import cobbler import --name=SL63-Boot --path=/mnt/cdrom

Bu adımda hata mesajı alınca paniklemeyin. Netboot ISO’ları gibi kırpılmış ISO’larda bu yaşanıyor. O zaman Cobbler’a, “sen otomatik bulamadın ama bu aslında Redhat türevi bir dağıtım” diye özel olarak belirtmemiz gerekiyor:

cobbler distro add --arch=x86_64 --breed=redhat --name=SL63-Boot --initrd=/var/www/cobbler/ks_mirror/SL63-Boot/isolinux/initrd.img --kernel=/var/www/cobbler/ks_mirror/SL63-Boot/isolinux/vmlinuz

Artık dağıtım Cobbler arşivlerinde olduğuna göre, bu dağıtımı kullanan bir kurulum profili oluşturabiliriz:

cobbler profile add --name=SL63-Boot --distro=SL63-Boot --kickstart=/var/lib/cobbler/kickstarts/centos6.ks

Kickstart parametresi zorunlu değil, onu vermezseniz etkileşimli standart bir kurulum gerçekleştirirsiniz.

Cobbler’ın burada bahsetmediğim daha birçok özelliği var: Memtest, paket yönetimi, ayar yönetimi, puppet entegrasyonu ve daha niceleri. Cobbler’ın el kitabında hepsinin detaylarını bulabilirsiniz.

Kurmaya değer mi?

Birkaç sunucu için değmeyebilir. Kurulacak sunucu sayısı artmaya başladıkça, Kickstart ve benzeri ek özelliklerini kullanmasanız bile, evet, değecek.

Bazı sunucuların yönetim arayüzlerinde de ağ üzerinden ISO yükleyip kurulum yapmak mümkün ama hiç o ISO’ları bir ADSL bağlantısı üzerinden yüklemeyi denediniz mi? :) Hadi bir kere yaptınız, kaç kere o işkenceye dayanabilirsiniz? Ya aceleniz varsa?

Sunucu sayınız giderek artıyorsa, üşenmeyin, Cobbler’la hayatınızı kolaylaştırın…

Gezegen | Yorum Yok »
 

GTK2 programlarını farklı renk profilinde çalıştırmak

09 Temmuz 2012 Pazartesi, 22:00

Bazı GTK2 yazılımları, kendi içinde renk ayarları taşımak yerine doğrudan gtkrc dosyalarından bunu almayı tercih ediyor.

gtkrc dosyasında ise, programa özgü ayar yapılamıyor. İçinde bir programda yeşil üstü beyaz, ötekinde siyah üstü sarı kullanayım diyemiyorsunuz.

Çözüm ise birden fazla gtkrc dosyası oluşturup, daha sonra çevresel değişken ile onu çağırmak oluyor. Örneğin,


GTK2_RC_FILES=~/.gtkrc-2.0-black leafpad &

Bunun sürekli olmasını istiyorsanız, ev dizininizdeki .bashrc dosyasına yerleştirmeyi ya da ilgili uygulamanın sistemdeki .desktop dosyasını (genellikle /usr/share/applications altında bulunur) düzenlemeyi düşünebilirsiniz.

Gezegen | Yorum Yok »
 

Sosyal Ağlardan Seçmeler #4

08 Temmuz 2012 Pazar, 11:05

Şimdilik son parça, yılbaşından bugüne kadarki şakımalarım.

Daha az günlük yazdığımdan şikayetçi arkadaşlarım, haklısınız :). Ama şakımalarım olmasa da az yazacağım bir gerçek, bir günlük yazısı yazmak çoğu zaman sağlam zamanımı alıyor. O zamanı da her zaman bulamıyorum… Hiç yoktan iyidir bunlar da:

  • 03 Ocak 2012: Wishbone Ash’in Live Dates’inin ilk plağının ilk yüzü dayanılmaz bir lezzet. King Will Come, Warriors ve Throw Down Your Sword’u arka arkaya bir çırpıda dinleyen beynim iflah olmuyor (ne zaman oldu ki).
  • 12 Ocak 2012: Rufus Zuphall’ın Weis der Teufel parçası her dinleyişimde fena tekrarlıyor kafamda. 20 dakikalık konser versiyonunu dinledim, parça o kadar dağıldı toplandı ama yine aklıma takılmayı başardı, yine…
  • 16 Ocak 2012: Miyam… Sabah Ankara simidi ve beyaz peynir gibimsi var mı…
  • 17 Ocak 2012: Spheric Universe Experience’ı ilk defa dinliyorum, Anima albümü ile. Pek progresif, pek metal, pek melodik. Diğer albümlerini de bir tatmalıyım.
  • 19 Ocak 2012: Biz fani halka inecek kadar yaygın bir kablosuz elektrik, bir de kablosuz işemek istiyorum.
  • 23 Ocak 2012: Öğlen Tadelle, eve gelirken metro girişinde çiğ köfte, çıkışta döner, göbek şalgam, niğde gazozu, elime ne geldiyse topladım. Aş erdim bi…
  • 23 Ocak 2012: Marillion’ın Fish’li döneminin konserlerinin tadı bir başka. Çek oradan bir Chelsea Monday, bir Fugazi…
  • 27 Ocak 2012: Uşak’a bu akşam gidemememizin acısını Lipa’da sütlaç ve güllaç yiyerek çıkardık (Dikimevi metro istasyonuna pek yakın).
  • 27 Ocak 2012: İ. Melih’in son icraatı boy boy posterleriyle “Ekmek İsrafına Çözüm!”. Halkını düşünüp böbürlenerek anlattığı bu çözümle halk ekmeğin gramajı 1/6 oranında düşerken, fiyatı sadece 1/5 ucuzlamış. Fark ekmek başına 1,6 kuruş. Eh, Halk Ekmek günde 1.5 milyon ekmek üretiyor, günde 24000 TL kâr ediyor. Halkı kandırmakta yeni boylamlar…
  • 30 Ocak 2012: Usak’ta, carsi ici belediye yani Ezogelin’de endoyemekmikcatlamikorgazmik retukulum
  • 02 Şubat 2012: ‪#ab2012‬ tesekkur toreninden: “Microsoft dunyanin her yerinde ama bugun burada yok”
  • 02 Şubat 2012: ‪‪#ab2012‬ @nyucel, @huygun, @dfisek kendileri plaket almayip, dorder beser giyaben plaket tasidilar :)
  • 02 Şubat 2012: ‪Berkin Malkoç to @barknkilic: “Barkın mı? Benim kalın halim yani.” ‪#ab2012
  • 02 Şubat 2012: ‪@huygun ‘un dizüstüsünün fanı benim dizüstümü kavuruyor, bu ne sıcaklık… ‪#ab2012
  • 11 Şubat 2012: ‪Besiktas’ta Sinop Mantici’sinda cesit cesit enfes manti denedim. Cevizli kiymali manti favorim. Bir de sakizli muhallebi… Miyamm.
  • 13 Şubat 2012: Dünya tersine mi dönüyor ne… Sütlü tatlı dışında tatlılara yüz vermeyen bendeniz, Didem’den imrenip Batıkent Cumhuriyet’ten cevizli baklava yiyor keyifle.
  • 14 Şubat 2012: Presto Ballet’nin Lost Art of Time Travel albümünü dinliyorum, hiç fena değil. Kullandıkları çalgılar daha yeni olan bir 70lerin progresif rock grubu gibiler.
  • 16 Şubat 2012: “Kendini çoğunlukla aynı tarafta bulduğunda, durup tekrar düşünmenin zamanıdır” sözünün geçerli olmadığı bir toplumda yaşamanın hayali bile tatlı geliyor.
  • 23 Şubat 2012: Anekdoten’in ilk albümünü dinliyorum, 90ların King Crimson vari İskandinav heavy progressive tadı… Pek lezzetli, pek güzel.
  • 27 Şubat 2012: Kitap kokusunu, dokusunu, hissini, yıpranmasını seviyorum. Ama tutması ve taşıması ağır, cilt yerine denk gelen yerleri zor okunması yerine ben de artık e-kitaba teslim ettim kendimi. Medya fetişi de bir yere kadar.
  • 29 Şubat 2012: Sigara bencilliğinde son nokta, asansöre sigara ile binmek olsa gerek. Daracık alan hızla leş gibi kokuyor ve saatlerce o koku çıkmıyor. O saatlerde asansöre binenlerin vay haline…
  • 29 Şubat 2012: Hidria Spacefolk ile sabahlar olmasın… Bir gün konser albümlerini de edineceğim.
  • 02 Mart 2012: Muz ne güzel meyvedir yav… Hele güzel bir(çok) anamur muzu. Maymun doğmalıymışım ben.
  • 06 Mart 2012: Kulaklıklar üzerine @_ilkay_ yalansavan hareketlerde bulunmuş
  • 08 Mart 2012: Ve Çorum… Daha önce bir kere Amasya’ya giderken transit geçmiştim, bu kez adamakıllı göreceğim gözüküyor.
  • 09 Mart 2012: Corum’da Hasan Zahir’de tikabasa enfes pirzola, bal ve kaymak
  • 10 Mart 2012: Corum’da Katipler Konagi’nda iskilip dolmasi, kusburnu serbeti, hingal, tursular…
  • 11 Mart 2012: Yorucu bir yuruyus uzerine Kizilcahamam Hilal’de kuzu kelle…
  • 19 Mart 2012: Yil 2012, hala “yil xxxx” diye baslayan cumleler var… :)
  • 21 Mart 2012: Özgür Yazılım A.Ş. üçlemesinde gelecek hafta: “One Office To Rule Them All”…
  • 24 Mart 2012: Istanbul’da 10 gun: ‪#parduscalistayi‬ ardindan ‪#oylg2012‬. Bir de trafik olmasa…
  • 25 Mart 2012: Goztepe Cafe London’da enginarli kis…
  • 28 Mart 2012: Istanbul dekatlon plani: Acibadem’den yuruyerek Kadikoy, vapurla Eminonu, trenle Kazlicesme, taksiyle Abdi Ipekci, minibusle Topkapi, tramvayla Kabatas, finikulerle Taksim, metroyla Levent, metrobusle Acibadem.
  • 01 Nisan 2012: Karanlik bir Istanbul sabahinda yururken elde semsiye yururken Flairck ne guzel gidiyor. Calsin Circus…
  • 01 Nisan 2012: Kadikoy’de Cigerci Hulusi’de yolluk niyetine ciger sis…
  • 02 Nisan 2012: Yine sehirlerarasi yollarda ben. Ankara’ya donmek guzel ama bir de isinlanabilsem! (Kaplan kaplan)
  • 10 Nisan 2012: Gelsin Morphine… Buena’nın bass notalarını hem kulakta hem ses titreşimlerini masada hissetmek gerginliğe iyi geliyor :)
  • 11 Nisan 2012: Erzincan’dan Gumushane’nin Kelkit ilcesine yogun sis altinda, yer yer onumuzu goremeden ilerliyoruz.
  • 14 Nisan 2012: Ayder’de yorucu bir yuruyusun ardindan Yilmaz Cafe’de enfes bir misir ekmegi, muhlama ve ayran.
  • 15 Nisan 2012: Trabzon’da Boztepe’de pirzola, havaalani karsisinda Uckale’de leziz Giresun usulu kadayif ve Laz boregi…
  • 17 Nisan 2012: Gümüşhane’de verdikleri pestil & köme kutusunun her bir parçası adamı fezaya gönderir valla… Bir anda enerji doldum :)
  • 17 Nisan 2012: ejabberd’nin yeni sürümü geliyor. Eski çevirileri güncelleyeyim diye e-posta geldi. Yeni 30-40 dizgeyi keyifle çevirdim. İyi kafa dağıtıyor.
  • 18 Nisan 2012: Ankara Mithatpasa Iskembecisi’nde iskembe, mumbar ve kelle keyfi…
  • 18 Nisan 2012: Grup Vitamin ne güzel bir grubumuzdun sen. “fatoş almış oragını”, “rap beni ramizem rap beni gel yanağımdan öp beni”, “taş dizebilirsin”, “ula hamiyet ne bu vaziyet” derken geçmişe uçtum gittim, geri geldim…
  • 18 Nisan 2012: Missing ne kadar kötü bir dizi. Adrenalin arayışı için bile değmiyor. Gerilim ve heyecan arayanlar Firm’e bakmalı bence. Sezon ortası girenler arasında favorim.
  • 19 Nisan 2012: Beauty and the beast vokallerine yeni yaklasim talep ediyorum: Guzel erkek sesi, oguren kadin sesi…
  • 23 Nisan 2012: Ve bisikletle olan 14 senelik hasret biter (kahrolsun zedelenmis diz kikirdagi), Eymir Golu cevresinde velespit turu…
  • 25 Nisan 2012: Gelsin Porcupine Tree’den “Fear of a Blank Planet” albumu. Her albumleri gibi ic karartici ve bir o kadar guzel…
  • 28 Nisan 2012: Bir de Uriah Heep’in Come Away Melinda’sı vardı di mi…
  • 03 Mayıs 2012: 2012 karadut sezonumu, “en kötü karadutum bu olsun” diyerek açıyorum, açıyorum, aaaçtııım…
  • 05 Mayıs 2012: Bir kere de su Asti metro duraginin yuruyen merdivenleri calissin be. Insanlar koca koca bavullarla sefil oluyorlar.
  • 05 Mayıs 2012: Safranbolu Cevrikkopru’de nefis kuyu kebabi ve ic pilav… Otobus yolculugunun uzerine ilac gibi.
  • 14 Mayıs 2012: Domino’s motorunun arkası kopardı beni bugün: “444… araman için illa hatalı mı olmam gerek” :)
  • 14 Mayıs 2012: Geçen ay Trabzon-Rize arası giderken arabanın bir tanesinin yapışkanında “Arabada Bebek Var” biçiminde yazılmış “Arabada Sopa Var” gördüm. Geç olsun güç olmasın, anarak tekrar paylaşayım…
  • 14 Mayıs 2012: Bugün Telekom’da bir telefon hattını kapattırmak için yarım saat sıra bekledim. Sıranın sonunda o telefon hattını geçen yıl kapattırdığımı öğrendim. Aklımı kaybettim, hükümsüzdür.
  • 14 Mayıs 2012: Bazı gruplar var, dinledikçe dinleyesin geliyor, yerine başka bir müzik koyamıyorsun. Grateful Dead de onlardan biri, 2 saat 22 dakikalık konser kesmedi, Aoxomoxoa’dan devam ediyorum…
  • 18 Mayıs 2012: Portakal suyu sıktıktan sonra, artan portakal yerine koskoca dökme demir portakal sıkacağını buzdolabına kaldırmaya kalktığıma göre bendeki devreler harbi ısınmaya başladı :)
  • 18 Mayıs 2012: #turkcell kadar başarısız bir kurumsal müşteri hizmetleri görmedim. Kendi içinde iletişimi bile oturtamamışlar, iki haftadır pinpon topuna çevirdiler beni. Biri beni kurtarsın. Çıldırttılar artık.
  • 20 Mayıs 2012: Amasra’da Mir Gozleme’de sutlu-tereyagli gozleme… Yufkasini bile actilar, oyle leziz ki… Hashasli-cevizlide de gozum kaldi, gene gelecek ben.
  • 21 Mayıs 2012: Amasra’da Mustafa Amca’da 3 ogun ustuste balik: Barbun, istavrit, mezgit ve tabii ki o enfes salata. Balli-cevizli manda yogurdu, sicak helva ve irmigi de unutmayalim.
  • 22 Mayıs 2012: Family’nin Drowned in Wine’ında Roger Chapman’ın özgün vokallerini dinlemenin tadı bir başka, hele afyon saatlerdir hala yeterince patlamamışken…
  • 22 Mayıs 2012: Bana bir bilgisayar, İnternet (e-posta + web), bir telefon, bir de faks verin size dünyayı yerinden kaldırayım…
  • 22 Mayıs 2012: Focus’un 26 dakikalık Anonymous Two’sunu pek seviyorum. Sylvia’sı, Hocus Pocus’u, House of the King’i bile yanında sönük kalıyor benim için.
  • 22 Mayıs 2012: Post Pardus stres sendromu diye bisi harbiden var :)
  • 23 Mayıs 2012: Ve House bitti. Final öncesi özel bölümde dizinin sezonları gözümünün önünden birer birer geçti (hatta yer vermedikleri bazı kısımlar da). 8 sezon daha çeksinler, yine izlerdim be. Napcam şimdi ben onsuz…
  • 24 Mayıs 2012: İstanbul’da olup gitmek vardı… http://pic.twitter.com/sWQZxney
  • 25 Mayıs 2012: Manda peyniri tavada çok güzel eriyip makarna sosu oluyormuş. Deney yaparak peynire biraz ayıp ettim ama sonuçtan pek memnun kaldım.
  • 25 Mayıs 2012: Bitmez bülbülüm çilem… Yine #Turkcell Kurumsal Müşteri Hizmetleri, yine kahır, yine kendi iç iletişiminde özürlü süper kurumsal kurum.
  • 25 Mayıs 2012: Redmine/ChiliProject’i Redmine Chili Peppers diye okuduğuma göre halim harap… Kendimi karaduta vurayım…
  • 28 Mayıs 2012: Amoon Düül Düül (II), canım düül düül… Yine Yeti albümüne kaptırdım gidiyorum.
  • 29 Mayıs 2012: Bolu’da Biber Restaurant’ta pek leziz yogurtlu ispanak corbasi, haslanmis icli kofte, coban salata vee tandir…
  • 29 Mayıs 2012: Bir Bolu klasigi… Cici Taksi.
  • 29 Mayıs 2012: Bilkent’te Real’in alisveris arabalarinin bina disinda olmasindan nefffrettt ediyorum. Akilda mi kalir boyle bi sacmalik, her defasinda iceri girip, sonra geri cikiyorum :(
  • 01 Haziran 2012: Dün sabahtan beri kafamda çalıyor: “One shot at glory… in the crossfire, overhead, fate stands before me…”. Ama Judas gibi coşkulu bir grubun iki sene önce gittiğim konseri bu kadar mı ruhsuz olabilirdi (bak yine dellendim).
  • 01 Haziran 2012: Yaşlandım mı ne hissi #7243: Bugün farkettim ki üniversiteye girdikten sonraki hayatım, üniversiteye girmeden önceki hayatımdan daha uzun artık.
  • 04 Haziran 2012: Tencereden acılı/ekşili yaprak sarmaları çatlayıncaya kadar (ve bir miktar daha fazla da) iki parmakla çıkarıp yemek gibimsi var mı…
  • 08 Haziran 2012: Ver coşkuyu Heaven & Hell’in Live From Radio City konseri ile… Özlemişim yaw hoparlörlerden fışkırmasını. Muhteşem bir bileşim Dio ile Black Sabbath. Ah bir de Dio ölmeden Türkiye’de izleyebileydik Heaven & Hell’i.
  • 08 Haziran 2012: Ayaş karadutu çıkmaya başladı, karadutlarda gerçekten dut tadı almaya başladım. Miyamm…
  • 08 Haziran 2012: Igde ve ihlamurdan sonra hanimeli kokulari da her yeri basmis durumda. Ilkbahari seviyorum…
  • 08 Haziran 2012: LKD’nin Linux Yaz Kampı’na yüzlerce başvuru geliyor. Kontenjan ise kısıtlı. İnsanları seçip, reddetmek çok üzücü olacak.
  • 09 Haziran 2012: #turkcell Turkcell Kurumsal Müşteri Hizmetleri çilem sürüyor. Pazartesi 4 hat için 2 sözleşmeyle ziyarete geldiler, tüm hafta boyunca 2 tane boş sözleşmeyi Kızılay’da bir ofise bırakamadılar.
  • 09 Haziran 2012: Cream’den bir Sunshine of Your Love, Crossroads, White Room üçlemesinden sonra mest oluyorum.
  • 09 Haziran 2012: Doğruysa müstahak, müzik turşusu kurulmak için değil dinlenmek için var :)
  • 14 Haziran 2012: King Crimson’ın Larks Tongues in Aspic 2′si asla doyulamayacak bir parça. Canlısı, cansızı, cover’ı her biri ayrı bir güzel…
  • 16 Haziran 2012: Linux Kullanıcıları Derneği’nin genel kurulunun yapıldığı EMO Genel Merkez konferans salonunu pek sevdim. Her masada prizler, divan kurulu için uygun bir yapı, klima, aydınlık bir dekorasyon, hep burada yapalım yav…
  • 18 Haziran 2012: Sylpheed’in yeni sürümünü için artık yeni yazı eklenmeyecek. Pamuk elleri çeviriye koşmak için 5 gün var. Bugünün işini 5 gün sonraya bırakmayayım :)
  • 19 Haziran 2012: Böhü… haftalar önce planladığım Megadeth konserine gidemiyorum, vücudum meme yaptı :(.
  • 21 Haziran 2012: Keşke vaktim olsa da “Pardus’un Tozpembe Tarihi”ni yazabilsem… Emeklilikte artık :)
  • 21 Haziran 2012: #turkcell Turkcell’in kurumsal müşteri hizmetleri kanser etmeye devam ediyor. Bir avuç hattın devrini yine beceremediler. Portföylerinizden, kurum içi pazar paylaşımınızdan bize ne yahu… Bir müşteri bu kadar mı sefil edilir.
  • 26 Haziran 2012: Kendimi komşunun kiraz ağacında kiraz komasına sokmaya çalıştım ama olmadı…
  • 27 Haziran 2012: Ve mevsimin ilk incirini yedim…
  • 06 Temmuz 2012: A.O.Ç. sade dondurmasını yerken kendime engel olamıyorum. Yine bissürü yedim yedim şiştim…
  • 06 Temmuz 2012: Bugün tekrar adını koydum, eğitimlerde SSH anlatmaya bayılıyorum. Çeşit çeşit takla atması, uygulama yaptırması ne keyifli…
  • 06 Temmuz 2012: Nihayet Haydarpasa Tren Gari’nda raki-balik…
  • 07 Temmuz 2012: Elektrik direğine yapıştırılan ilanındaki “Sosyolog”u “Syslog” diye okuduğuma göre, bu aralar daha az bilgisayarla uğraşmam gerek sanki…
  • 07 Temmuz 2012: Baylan’da masada garson beklemekten yorulunca, Baylan’ın telefonunu dışarıdan bir müşteri gibi arayıp 5. masaya şunları gönderin diye sipariş verdik.
Film / TV, Memat, Musiki, Yimmek | Yorum Yok »
 

Sosyal A?lardan Seçmeler #3

07 Temmuz 2012 Cumartesi, 23:40

6 Eylül 2011′den o y?l?n sonuna kadarki k?s?m. Yemeyip içmeyip ?ak?m???m diyece?im, yalan olacak, en az?ndan yedi?im kesin :)

  • 06 Eylül 2011: Mailman’in öntan?ml? olarak ben CC’deysem listeciden e-posta göndermemesinden neffrett ediyorum. Arkada??m filtre kullan?yoruz, birinin list-id ba?l??? var, di?erinin yok i?te!
  • 07 Eylül 2011: Aksamdan kalan Sinarit’e soguk soguk yumulmak gibimsi yok. Yaninda bir de salata…
  • 09 Eylül 2011: Midemde cesit cesit balik bayrami: Iskarit, komurcu, mercan.
  • 14 Eylül 2011: Yine Bodi’nin yeri, yine standart menumuz: Bol salata, deniz borulcesi, sakizli ekmek ve tabii ki iskaroz!
  • 22 Eylül 2011: Iki Datcali biraraya gelince ne yapar? Badem kirar.
  • 22 Eylül 2011: Karanlik geliyor yaldir yaldir… Saat 6:30 ve hava daha yeni aydinlaniyor. Bir de saatlerle oynadilar mi :(
  • 28 Eylül 2011: Palamutbuku’nun tek sevmedigim tarafi sivrisinekleri :(. Sivrisinek ilaclarindan da nefret ediyorum,sivrisinekler tarafindan isirilmaktan da.
  • 28 Eylül 2011: Okullar aç?l?nca Bodi’nin yeri kapand?, biz de DoDi’nin yerini açt?k. Bugün ö?len ?skaroz, ak?am da mercan yedik bol salatayla :)
  • 01 Ekim 2011: DoDi’nin Yeri’nde Palamutbuku finali: Kirlangic.
  • 02 Ekim 2011: Palamutbuku’nde son gundogumu…
  • 02 Ekim 2011: Kahramanlarimiz Denizli’nin Selale Restaurant’ina ve enfes tandir/salataya ulastilar.
  • 03 Ekim 2011: Brrrr… Datca’nin uzerine de Ankara gecesi soguk geldi yauuvvv…
  • 03 Ekim 2011: Quickchina acik bufesi formunda, catlayincaya kadar yedim.
  • 09 Ekim 2011: Atatürk Orman Çiftli?i’nin tava yo?urdu da hiç fena de?ilmi?. Eker gibi güzel bir Yörsan alternatifi, hatta Eker’e bile tercih edebilirim. Daha az k?vaml? ama daha bir gerçekçi geliyor bana :).
  • 09 Ekim 2011: “Six Organs of Admittance”, üzerine de bir “Hidria Spacefolk” albümü… Bu h?zla kendimi “Ship of Fools” ya da Ozric Tentacles’da bulaca??m galiba bir sonraki ad?mda.
  • 09 Ekim 2011: Bir soraki ad?m konusunda yan?lm???m, Dixie Dregs’i hesaba katmam???m :)
  • 09 Ekim 2011: Kocaman Bal?kç?l?k’?n lakerdas? da amma tuzluymu? yauww… Ye?il bibere s???nd?m tuzu dengelemek için.
  • 10 Ekim 2011: Bir saat boyunca gozluk secemeyerek saticiya cinnet gecirten genc, “ama onlar da eski gozlugumun aynisindan bulamadilar” dedi.
  • 12 Ekim 2011: Kadikoy’de Cigerche’nin yurek sisi de enfes!
  • 13 Ekim 2011: Pain of Salvation konserine gidip kapi duvar olan genc; “bre Biletix, bileti satarken e-posta atmayi biliyorsun da, ertelenince niye atmiyorsun” dedi.
  • 15 Ekim 2011: Asmalimescit’te Canim Cigerim’de tika basa ciger ve et sis…
  • 16 Ekim 2011: Taksim Lades’in kavurmali menemeni ayri, pastirmali menemenu ayri guzel.
  • 17 Ekim 2011: Ö?len Levent’te Naml?’n?n et lokantas?nda yedim. Servis yava?t?, etleri be?enmedim. Millet ne buluyor anlamad?m, fiyatlar? daha da bi anlams?z buldum.
  • 19 Ekim 2011: Balikci Sabahattin’de raki-balik ve enfes mezeler…
  • 19 Ekim 2011: Baharcigim, Damlanurcugum, Gurercugum ve tabii ki Didemcugum ile beraber mevsimin ilk hurmasini yedim (daha bir haftasi var en az).
  • 19 Ekim 2011: Moda’da Ali Usta’da dondurmali sahlep sezonu acildi!
  • 25 Ekim 2011: FCH Mobil’in arkas?nda masada dizüstü ve 3G keyfi…
  • 27 Ekim 2011: Uyku hayalleri ile sehirlerarasi otobuse bindiydim ama icerisi kriptonit (sicaak!) doluuu! :(
  • 27 Ekim 2011: Insanlarin otobusten abuk saatlerde indikleri icin otogarlarda uyuklama hali icimi hep ciz ettirmistir. Burdur da farkli degil.
  • 26 Kas?m 2011: Salhane’de Izzet Usta’da uykuluk ziyafeti…
  • 26 Kas?m 2011: Bostanli’da Bravo’da dondurma bir harika. Vanilya, amaretto, bitter ve pembe renkli tum meyvalar…
  • 28 Kas?m 2011: Pepino yidim. Dikili tarafinda yetisen bir meyvaymis. Elmaya kivi karismis bir tadi var. Dunyanin 8. harikasi degil ama buralarda olsam yerdim arada.
  • 28 Kas?m 2011: Foça Yo?urdu bir harika. Ankara’da olsa, ba?ka yo?urdun yüzüne bakmam. K?vaml?, koyu ve lezzetli!
  • 29 Kas?m 2011: ?zmir’de “da? çile?i” dediklerini tatt?m. Çilek falan de?il, a-acayip bir meyva. D??? k?rm?z?, içi erik ezmesi gibi tatl? bi?i. Sonradan ö?rendim ki “koca yemi?” de deniyormu?. Güzel bi?i.
  • 01 Aral?k 2011: Kordon’da Balik Pisiricisi Veli Usta raki, lahos sis, barbun, kalamar sis (enfes!), salata, atom (acili yogurtlu patlican kozleme), cibes, turp otu ziyafeti.
  • 01 Aral?k 2011: Kanca ile Izmir geceleri…
  • 02 Aral?k 2011: Gunun laflari: “Kotu yemek yok, kotu yapilan yemek var. ” + “Izmir’e Kanca attim”
  • 02 Aral?k 2011: “Baykus’a bindim, Baykus’un musterisi cokmus.”
  • 03 Aral?k 2011: Nihayet s?cak boyoz ve s?cak yumurta. Anca ikisi birarada güzel.
  • 03 Aral?k 2011: Karsiyaka’da torpil de yemis oldum. Assolistler sona kalacak galiba.
  • 03 Aral?k 2011: Nightwish’in yeni albümünü ilk kez dinliyorum. 4 sene oldu yaw, dile kolay.
  • 04 Aral?k 2011: Ve Izmir’e veda: 2 tane kelle soguss… Miyamm.
  • 06 Aral?k 2011: Ustuste ikinci kez, gunun ilk metrosu (6:30) ile yolculuk… Hava karanlik, Ankara’nin sabah ayazi, her gun yapanlarin isi zor.
  • 10 Aral?k 2011: Ankara’daki Gezegen bulusmasina gidiyorum, sosyalleselim, guzelleselim… http://gezegen.org
  • 11 Aral?k 2011: Kizilcahamam yolundaki Mevlana’nin kelle-paca corbasi yine formunda! Sabah sabah onu icmek gibisi var mi…
  • 16 Aral?k 2011: Uwaaaa… Ensemble Galatia bu ak?am Aya ?rini’de konsere ç?k?yormu?. ?stanbul’da olup o konsere gitmek vard? yaw…
  • 16 Aral?k 2011: Ubuntu’nun (ve ayn? kafadaki da??t?mlar?n) sürüm numaras? yerine isim pompalamalar?na kafam girsin. Ne biliim ?imdi Maverick neydi, Oneiric neydi, hede neydi, hödö neydi…
  • 18 Aral?k 2011: Kizilcahamam Hilal Lokantasi’nda tavuk, kavurma, pilav ve sutlac. Hepsi birbirinden guzel.
  • 20 Aral?k 2011: OpenKM’ye o Ctrl-T k?sayoluna ekleyen ?ahsiyet, laf?m sana… Biz onunla yeni sekme aç?yoruz Firefox’ta, her defas?nda sana sayg?lar?m? sunarak “kapat” tu?una bas?yorum. ?lk ü?enmedi?imde girip ayarlardan de?i?tirece?im zaten ama ne gere?i vard?…
  • 24 Aral?k 2011: Birkaç senedir salonda aksesuar görevi gören Technics deck’imi emekliye ay?rd?m art?k. Bodruma indirip, olur da bir gün bir kaset çalmam gerekirse geri ç?karaca??m art?k.
Memat, Musiki, Yimmek | Yorum Yok »