Öyle bir seyir defteri…

Bezelye Humusu

12 Eylül 2009 Cumartesi, 15:47

Olur mu demeyin, çok güzel oluyormuş. Aldığım geçen aylarda aldığım Slam Dergisi’nin yayın hayatına son vermesi sonucu, Didem’in önden parasını ödediği dergi firması başka bir dergi seçmesini istemiş. Başka basket dergisi yoktu, yemek dergisi de bir tane vardı, ben de onu seçtim.

“Lezzet” isimli dergi geldi gelmesine ama bu kadar işime yaramayacak bir dergi çıkmasını hiç beklemiyordum. Derginin yarısı reklam (normal), kalan yarısının büyük bir çoğunluğu tatlı/unlu mamul/kızartma. Ama esas sinir bozucu olan tariflerin içinde de reklamlar ve hazır malzemeler kullanılması (1 paket x marka y karışımı gibi). Tamam, utanmayıp o kadar okurundan o kadar para aldığın dergide bir de tarife reklam gömüyorsun, bari alternatifini de söyle. 1 paket x marka nohutun kaç g’a karşılık geldiği, ne kadarının brüt olduğunu, haşlanmış olup olmadığını, vs kestirmeye çalışacaksam ne anladım ki bu işten… İnatla her tarafını okumaya çalıştım yine de.

Derginin fiyatına hiç değmediğini düşünsem de; en azından kendi harcadığım vakti amorti edecek bir tarif bulabildim sonunda içinde: Bezelye humusu.

Humus genelde tahin ile yapılan bir yiyecek, benim de tahinle pek aram olmadığından genelde uzak durmayı tercih ediyorum. Tane tane, kireç gibi hissi hoşuma gidemedi hala. Daha gencim, güzelim, belki yıllar sonra onu da sevmeye başlarım (tıpkı başka yiyeceklerde olduğu gibi).

Ama bezelye humusu tarifinin içeriğine baktığımda tam benlik olduğunu anlamıştım :). Hem içinde tahin yoktu, hem de ev sevdiğim baharatlardan kimyon vardı, yapılışı da bir robotunuz varsa çok kolay.

İlk sefer tarifteki miktarları göz kararı/kafadan atarak tutturmaya çalıştığımda annem pek bayıldı. Derginin 3-4 kişilik diye not düştüğünün bir sofrada dişin kovuğuna gitmesi mümkün değildi, üstelik ıslatılıp/haşlanmış hazır miktarlara göre ölçü veriyordu (ben bakliyatları önce ölçer, sonra ıslatıp/haşlarım). O nedenle ikinci sefer yaparken kendi ölçülerime dönüştürdüm; tekrar tekrar yapacak gözüküyorum.

2 bardak taze bezelyeyi (ya da bir yarım kiloluk bezelye konservesi) haşladım. 1 bardak da akşamdan ıslattığım nohut haşladım. Fazla haşlamakta da bir sakınca yok, nasıl olsa püre olacaklar. Her ikisi de soğuduktan sonra robotun içine bir bardağa yakın maydanoz, 4 dal taze soğan, 2 çay kaşığı kimyon, 2 yemek kaşığı yoğurt, 3 diş sarımsak ile haşlanmış nohut ve bezelyeyi de katıp; orta büyüklükte bir yarım limon sıktıktan sonra hepsini püre haline getirdim. Hepsi bu kadar.

Humusun tuzunu ben bezelye ve nohutu haşlarken koymayı tercih ettim. Dilerseniz robotta püre haline getirme aşamasında da yapabilirsiniz. Maydanoz ve limon miktarı biraz damak zevkine de bağlı, daha az ya da daha çok koymayı tercih edebilirsiniz. Daha iyi doğranabilmeleri için de malzemelerden taze soğan, maydanoz, sarımsak üçlüsünü robota ilk koymayı düşünebilirsiniz.

Yimmek | Yorum Yok »
 

Bir milyon sinek

02 Eylül 2009 Çarşamba, 16:33

Bir e-postanın altında, Mark Twain’in bir sözüne rastladım :

“When you find yourself on the side of the majority, it is time to stop and reconsider.”
“Kendini çoğunlukla aynı tarafta bulduğunuzda, durup tekrar düşünmenin zamanıdır.”

Bu sözün geçerli olmadığı bir toplumun hayali bile tatlı geliyor çoğu zaman.

Memat | Yorum Yok »
 

İngiltere’de klasik ampul stoklama furyası

01 Eylül 2009 Salı, 10:23

BBC’nin haberine göre İngiltere’de enerji tasarrufu için bugünden başlayarak 100’lük ampuller ve tüm “softone” (içi gözükmeyen) ampuller piyasadan kalkıyor.

Yeni ampullerin baş ağrısı yaptığını ve az ışık verdiğini söyleyen birçok insansa önlerindeki mahrumiyet yılları için deli gibi “klasik” ampul stoklamışlar :).

Türkiye’de olsa ben de stoklardım herhalde… En azından ilk birkaç yıl idare edecek kadar, o arada “yeni” ampullerin olası sorunları daha net ortaya çıkar ve karşı çözümler gelişirdi.

Memat | 1 Yorum »
 

Salata hazırlama tahtam

26 Ağustos 2009 Çarşamba, 15:19

İsmi gerçekten bu mu bilmiyorum, ben salata yaparken kullandığım için kendisine bu adı verdim (tahta diil plastik, o ayrı bir konu). Annemlerin mutfağında kesme tahtası ararken rastladım, tasarımına hasta oldum; annem pek kullanmıyormuş, el koydum böylece.

Efendim yukarıda görmüş olduğunuz tahtanın güzelliği, doğranan malzemeleri toplamak için bir çukur bir haznesinin olması. Tahtanın kesme kısmı daha kısa ama ben salata yaparken tahtanın çok küçük bir kısmını kullanıyorum (anca semizotu, ıspanak gibilerini yemek için doğrarken işe yarıyor).

Toplama haznesi sayesinde, salata yaparken ikide bir salata kasesine boşaltmak zorunda kalmıyorum, hazneye iteliyorum. Domates gibi sulu malzemelerde, fazla doğrayınca suların dökülme riski oluyor. Hazneye toplayınca böyle bir dert de ortadan kalkıyor, olukları da normalden derin olduğundan iyice risksizleşiyor. Son artısı ise, soğan öldürmek için hazneyi kullanabilmek. Doğranmış soğanları oraya toplayıp, tuzlayıp, yoğurmak için yeterli bir alan sağlıyor — bir de onun için ikinci bir tabak, süzgeç, vs kirletmemiş oluyorum.

Salata yapmak artık daha bi keyifli.

Yimmek | Yorum Yok »
 

Mantarlı bulgur pilavı

25 Ağustos 2009 Salı, 11:57

Cumartesi günü bulgurlu farklı bişiler yapsam diye tarif arandım. Aslında farklı bakliyat karışımları ile daha ilginç yemekler elde edilebiliyordu ama onları ıslatıp, şişmeleri için beklemem gerekecekti; bense o gün bişiler yeme derdindeydim. Sonunda mantarlı bulgur pilavında karar kıldım, tarifteki salçaları dönüştürdükten (ya da yok ettikten) sonra kolları sıvadım.

Büyüğe kaçan bir doğranmış soğanı bir çay kaşığı acı kırmızı toz biberle kavurdum. 250g mantarı tek tek dörde bölüp ve 3 tane doğranmış domatesi katıp, karıştırıp, mantarların pişmesi için kapağını kapatıp 5 dakika kadar kısık ateşte pişirdim. Soğanın salgısı, domatesin suyu, mantarın kendinin az su bırakması derken dibi tutmuyor merak etmeyin. 1.5 bardak sıcak su ilave ettim. Su kaynayınca, 2 bardak bulguru ve tuzunu atıp altını kıstım. Suyunu çekince altını kapadım. Açlık durumunuza göre 10-15 dakika dinlendirmeniz yeterli, ben henüz çok acıkmamıştım dinlendirmem 1-2 saat sürdü :)

“Çok değişik bir lezzet oldu”… diyemiyorum. Mantar öyle ahım-şahım bir tat katmadı, sonuç bildiğimiz bulgur pilavı oldu. Güzel oldu elbette, o ayrı, bayıla bayıla yidim :). Nerede o patlıcan dedirtti ama… :)

Bence tarifin mantar oranı daha fazla olabilir, bir daha yaparsam kesin mantarı daha fazla koyarım (ya da ölçeği azaltıp, mantarı sabit tutabilirim). Acı biber tadı da pek hissedilmiyor, acılı olsun hayalinde olanlar soğanı kavurma esnasında daha fazla acı toz biber daha atabilirler.

Yimmek | 1 Yorum »
 

Günün içinden kısa kısa

24 Ağustos 2009 Pazartesi, 16:32

Sabah kalktığımda RSS beslemelerini izlediğim Akregatör’üm (olmayan) Twitter isim/parolamı sorup durdu. Önce Twitter’da (yine) problem çıktı sandım, sonra jeton düştü, takibe aldıklarımdan biri kapalı hale mi getirdi dedim ve Gürer’in deyimiyle “arkadaşın” yerini buldum ve listeden çıkardım.

Bir Twitter hesabım olsaydı, ne olurdu diye düşündüm:

  • Sabah dayak yemiş gibi kalktı. Yaşlanıyor galiba, geç yatmaya gelemedi.
  • Tatili iple çekiyor çekiyor gelmiyor.
  • Telefonla konuşurken karşısındakine ayıp olmasın diye sifonu çekememekten rahatsız.
  • E-posta listesini taşırken mevcut kullanıcılarını aktarmayan wget‘i yine de seviyor (ne de olsa ilk özgür yazılım göz ağrı).
  • Kargodan hızlı Internet güzel bişi.
  • Büfede gazete bulamamaktan yemek yerken Vatan okudu.
  • Aygıtların kasalara iki tarafından birden vidalanmasından nefret ediyor.
  • Sıkışan, dönmemekte direnen vida ve yerinden kıpırdamayan güç girişleriyle uğraşmak istemiyor.
  • Internet bağlantısının yanı sıra arıza hattını da bakıma alarak arıza kaydı bırakmasını engelleyen TTnet’e sevgilerini sunuyor.
  • Windows kurunca sürücü aramanın ne eziyet bişi olduğunu unutmuş.
  • Sen hiç güneş tutulması için şarkı yazdın mı Abidin?
  • Kurulum sırasında bile gözünü yamultan Sis ekran kartına nalet ediyor.
  • Uyumak istemiyor ama uykusuzluk çekmek de istemiyor.
  • Tekrar düşündü de, istediği anda istediği kadar uyuyabilmek, kalktığında sersemlememiş olmak ve zamanın geçmemiş olmasını istiyor.
  • Günün üçüncü meyva kutlamasını üzüm ve incirin ardından şeftali ile yapıyor.
  • Sangria neymiş öğrendi.
  • Ağaç altında kitap okumak istiyor ama bilgisayar başından kalkamıyor.
  • Dün tadı fazla etli gelen pişmiş keşkeğe sonradan nohut pişirip katsam çok mu ayıp olur diye düşünüyor
  • Telefonda Kadıköy’deki Durak Büfe’nin kapandığını öğrendi, hayret (ekşi) sözlük yazarları nasıl atlamış dedi.
  • Durak Büfe‘nin sayfasına bakınca canı döner çekti.
  • “Üşenenin çocuğu olmaz” yerine üşenmemeye kendini motive edecek bir laf arıyor.
  • Daha çok günlük yazmaya zaman ayırabilmek istiyor.

Yok yav… akla zarar.

Memat | Yorum Yok »
 

Yılın ilk razaki üzümü

23 Ağustos 2009 Pazar, 11:38

Cuma günü pazarda gezerken sonunda bir tezgahta da olsa en bi sevdiğim beyaz üzüm türüne rastladım:

Bundan birkaç sene adını koyup, “evet işte ben bu üzümü çok seviyorum” diyebilmiştim; sonra da insanlara tarif etme güçlüğü yaşamıştım. Google sağolsun, birkaç farklı üzüm türünün resimlerine baktıktan sonra sonuca ulaşmıştım — razaki üzümü. Uzun, oval, sert ve diri yapılı taneleri var. Miniminnacık ya da yumuşak değil, yedin mi yediğine değiyor :)

İki kilo almıştım pazardan ama yetmedi, bu sabahın erken saatlerinde son salkım da mideme inmişti :/

Yimmek | Yorum Yok »
 

Etçil dünyası

14 Ağustos 2009 Cuma, 06:56

Didem, Radyo ODTÜ’deki reklamlarından 3x Large yemekçisini duyup merak ediyordu bir süredir. Benim ete doyup mest olabilmemi hayal ederek bizi birkaç hafta önce oraya götürdü bizi.

Ben menüdeki en yüksek grama sahip eti seçmek için dayanılmaz bir isteğe sahip olsam da, beğendiğim yiyecek en düşüklerden, 250g’dı. Marine edilmiş bir kule yedim; içinde bonfile, jambon, mozzarella, mantar ve fesleğen vardı. Pek de güzeldi valla…

Didem’se çok pişmiş pirzola (450g gözüküyor menüde) istedi… Herkesin yemeği geldi, en son (neredeyse herkes yemeğini bitirdikten) onun tabağı geldi. Düşündüğünün aksine bir sürü küçük pirzola yerine koskocaman, kapkalın bir pirzola duruyordu önünde (filmlerdeki kibin). “Herkes pirzolalardan yer diye düşünmüştüm” deyip yemek için çatal-bıçağa başvurunca ben naapıyorsun diye durdurup, kendin yapmayacaksan ben o nesneyi bütün halde sapından tutup vahşice bir ısırayım dedim…

Flaş patlamadı, çekemedi, dur backlight açalım derken ben fotoğraf ayağına birden fazla ısırık aldım; mockup olmadı yani :).

Kesilince tabii o kadar da çok pişmiş olamadığı (kapkalın et, ne kadar kasarsan kas bütün olarak nasıl pişsin içi tamamen) ortaya çıktı. Didem kalanın da hepsini bitiremedi, paketletip yanımızda götürdük. Ertesi gün artan eti dilimleyip, yine evde artmış biraz mantar, soğan, biber katıp kavurduk. İkimize yetecek bir öğün oldu (üstelik mantarı değil eti fazlaydı). Fotoğraftan tam anlaşılmıyor ama gerçekten büyüktü anlayacağınız.

Menüde diğer ilgimi çeken “Ossobuco”nun yenebilmesi için önceden sipariş verilmesi ve hazırlanması gerekiyormuş. Bir daha gidecek olursak (ve hala kapanmamış olursa — çok pis moral veririm), onu deneyebilirim.

Yimmek | 1 Yorum »
 

Mantar sotede yeni lezzet

12 Ağustos 2009 Çarşamba, 20:04

Annemlere son misafirliğe gittiğimizde, niye aldığını hatırlamadığını ve hiç kullanmadığını söylediği bir sac verdi.

Ben de hemen el koydum, pazardan aldığım bir kilo mantardan sote yaparak sacın uzun süren tatiline son verdim:

Yemeğin tarifini arayanlar 4 sene önceki günlük yazıma bakabilirler. Bu sefer fazladan bir kekik koydum sanırım, bir de kırmızı dolmalık biber kullanmadım. Sarımsak miktarı da biraz daha fazla olmuş olabilir <8-)

Yimmek | Yorum Yok »
 

Farklı sunucular için farklı ssh ayarları kullanmak

12 Ağustos 2009 Çarşamba, 15:18

Bugün, normalde kullandığım özel anahtardan farklı bir parolaya sahip anahtar yaratmam gereken bir sunucuya erişmeye başladım. Öntanımlı anahtar dosyasında kendi anahtarım bulunduğundan farklı bir anahtar dosyası oluşturdum. Sunucu aynı zamanda kendi öntanımlı ayarlarımdan farklı bir port kullanıyordu.

Bunun sonucunda şu komutu yazarak bağlanmam gerekti:


ssh -p 9022 -i ~/.ssh/id_dsa_incir incir.fisek.com.tr

O sunucuya her bağlantı açmam gerektiğinde bunları hatırlayıp yazmak işkence olurdu elbette. Bunun yerine ~/.ssh/config dosyasını yaratıp, içine


Host incir.fisek.com.tr
Port 9022
IdentityFile ~/.ssh/id_dsa_incir

yazıp kaydederek her incir.fisek.com.tr bağlantısında o sunucuya özgü port ayarının ve özel anahtarın kullanılmasını sağladım. Böylece standart ayarlara sahip bir sunucuya bağlanır gibi


ssh incir.fisek.com.tr

yazmam yeterli oldu. Komut satırında kullandığım ssh istemcisi o sunucuya göre ayarları otomatik yaparak bağlandı.

Gezegen | 1 Yorum »