Vur Patlasın Çal Oynasın Otobüsleri
09 Ekim 2005 Pazar, 02:21 | MematŞehirlerarası yolculuklarda genellikle gece geç saatte otobüse binip, geceyi yolda uyuyarak geçirmeyi tercih ediyorum. Hem yol hızlıca geçiyor, hem de gündüzü heba etmemiş oluyorum.
Otobüsler artık malum pek lüksleşti. Boss, Ulusoy, Varan gibi hazzetmediğim ve uzak durduğum müzmin “klas”lardan bahsetmiyorum. Nilüfer, Kamil Koç gibi kalbur üstü otobüs firmaları da yan hizmetlerle çıta yükselttiler.
Benim gibi yolculuğu uyumak için kullananlar için ise bu “yan hizmetler” işkence haline dönüşebiliyor. Mesela gece 2’de kalkan İstanbul-Ankara otobüsüne biniyorsunuz, başlıyor amcalar turlara. “Nerede ineceksiniz” bir seri, “Kolonya”, “Su”, “Yastık/kulaklık”, “Yiyecek/içecek” derken bunları sırayla baştan sona tüm koltuklara uygulaması neredeyse 1 saati buluyor. Yahu sabaha karşı 2’de binmişim otobüse, gözümden uyku akıyor – ne yemesi içmesi. Ben öyle diyorum demesine de, memleketim insanı “bedava buldum” ya da “parasını verdim” yaklaşımıyla yararlanıyor da bu çalışmalardan. Hadi benim yaptığım gibi ilgilenmiyorum kardeşim deyip hiçbiri ile ilgilenmesen bile otobüste noel ağacı kibin tüm ışıklar yanıyor ve arkadaki gece rahat tıkınsın diye koltuğunu yatıramıyorsun, muavinin geçerken çarpabilitesi (koridor tercih eden cins bir insanım) de cabası. Böyle geçen yaklaşık bir saatin sonunda ışıklar sönüyor, hadi dolu mideye uyursunuz artık şeklinde.
Dün akşamüstü 6’da (18:00 olan) otobüse bindiğimde ise korktuğum başıma geldi. Gece uyuyamayan ve gece vakitlice orada olayım da uyuyayım şeklinde yaklaşan insanlar koltukları doldurmuştu. Gırgır, geyik, vs. Ön hazırlıklı bendeniz ise bir önceki gece az uyuyarak otobüste uyuyabilitemi arttırmaya çalışmıştım. Azimle uyumaya çalıştım. İlk bir-iki saat başarılı da oldum. Ama otobüste hareket bir türlü bitmedi ki. Hadi seslerine kulakları tıkamayı başarsan, kıpır kıpır bedenleri ile aman vermiyorlar (kıpraşma caneş). Sonra bir süre daha uyumaya kastırdıktan sonra neredeyse tamamen uyandığımda (İstanbul’a 1-2 saat yol kala) üstün otobüs personeli “uyku saati” olduğuna karar verip ışıkları söndürdü. Ben de yarı uyuklar yarı canı sıkılır halde yoluma devam ettim.
Tabii tüm bu uyku kasmasının altında, benim otobüste giderken okumasal bir etkinlikte bulunamamam yatıyor. Direk midem bulanmaya ve başım sallanmaya başlıyor. Metroda fazla sarsıntı olmadığından problem olmuyor ama otobüs, minibüs gibi araçlar — ı-ıh.
Gündüz yolculuklarından kaçınıp bu “arıza”dan etkilenmiyordum ama artık yeni düzenle beraber gece yolculuklarının bir saati de tehlikeye girdiğinden dolayı benim artık otobüste kitap okuma tekniğini (binlerce kez tekrar ederek) geliştirmem gerekiyor.