Öyle bir seyir defteri…

Yoğurtlu karabuğday

20 Ağustos 2010 Cuma, 19:01

Karabuğdayın ismini çok duyup, yılın başlarında görünce de almıştım.

Bir süre “nasıl yapsam” diye bakliyatların yanında bekleyen karabuğdayı Gürer’in eşi Damlanur’dan dinleyince, onların yediği şekli ile deneyeyim dedim ve pek beğendim. Birkaç haftada bir yer hale geldim.

Yarım bardak karabuğdayı tuzlu kaynar suda 15 dakikada bekletip sonra suyunu süzüp, bol kuru nane ve koyu bir yoğurtla karıştırıp yiyorum. Didem çok bayılmadığından bu tarif tek kişilik :)

Karabuğdayın tadı ilk başta yavan gibi de gelse, hafif isli gibi değişik bir tadı var. Buğday gibi nişastalı değil. Buğdayın aksine çok kolay pişiyor. Önceden ıslatılması gerekmemesi nedeniyle “yaav evde de yemek yok, ağır bişi de yiyesim yok, ne yesem” dediğim anda sarılabiliyorum.

İlginç biçimde karabuğday bir baklagil değil. kuzukulağı ailesinden bir bitkinin tohumları.

Karabuğdaylı bilumum tarifler var denenebilecek ama yoğurt sever biri olarak, her defasında onlardan biri yerine buna dadanıyorum :)

Yimmek | Yorum Yok »
 

İşaret dilinde harfleri öğrenmek

19 Ağustos 2010 Perşembe, 13:18

Türk Dil Kurumu‘nun sitesinde bir süredir Güncel Türkçe Sözlük’te arama yaptığınızda, aradığınız sözcüğün işaret dilinde nasıl anlatılacağını da gösteriyor.

İlk başta “güzel bişi” deyip geçmiştim, sonra ilgimi çekmeye başladı, televizyonda hep gördüğümüz (özellikle TRT2’yi hatırlarım) işaret dili nasıl yapılıyor diye. Bir sözcük aradığımda çıkan işaretleri elle yapmaya çalıştım.

Bir kaptırınca dakikalar akıp gidiyor…

Memat | 1 Yorum »
 

Yoğurtlu Kabak Mezesi

16 Ağustos 2010 Pazartesi, 19:30

Bugün kabağın dışını kullandıktan sonra içi ile yapılabilecek yeni bir yiyecek edindim.

1 küçük soğanı robotlayıp, zeytinyağında ağır ağır canı çıkana kadar kavurdum. Robottan geçirilmiş 1 kg kabağın içini de soğana katıp, tuz ekleyip, 10 dakika kadar pişirdim. Sonra onu tabağa alıp soğumaya bıraktım.

Soğuduktan sonra, havanda 4-5 diş sarımsağı ve biraz cevizi dövdüm. Çok da ufalamadım, yerken ağıza da tanesi biraz gelsin diye. Bir avuç dereotu doğradım. Her ikisini kabağa katıp, kıvamı koyu yoğurt ekleyip karıştırdım.

Izgara balığın yanında da pek güzel oldu yav…

Yimmek | Yorum Yok »
 

Karidesli mantar

13 Ağustos 2010 Cuma, 06:30

Evet, mutfağımızın yeni yemeklerinden kendisi… Dün akşam ikinci kere yapıp beğenince artık yapma yöntemi ve miktarlarını yazayım da, unutmayayım dedim.

Yok artık, kaç (deniz kenarı olmayan evde) karides pişer dediğinizi duyar gibi oluyorum. Aslında teknoloji konuşuyor, zaten ayıklanmış ve dondurulmuş olarak satılıyor marketlerde.

Alırken karideslerin donmuş hallerinin büyük gözükmesini öneririm, eriyip sularını da bıraktıktan sonra zaten cücük kadar kalıyorlar. Yine de damak tadıyla ilgili tabii…

Önce 1 kilo mantarı yıkayıp, saplarını ayırmadan her bir mantarı böldüm. Orta boy mantarı 4’e, küçüğünü 2’ye, çok büyükleri 6’ya bölebiliyorum. Amaç olabildiğince aynı boyutta mantarlar elde etmek (ki bazıları fazla ya da az pişmesin). Üzerini kapatmaya yakın su, tuz ekleyip üzerine yarım limon sıkıp karıştırdım ve altını açıp haşlanmaya bıraktım. Mantarı çiğliklerini biraz yitirip sularını salacak kadar haşlamak yeterli, biraz diri kalsınlar, daha yemeğin içinde de pişecekler.

2 tane orta boy soğanı halka halka doğradım, irice doğradığım 6 tane sivri biber, tereyağ ve 3 çay kaşığı toz acı kırmızı biberi kısık ateşte ağır ağır öldürdüm. Daha sonra buna 1 kilo karidesi ve tuzu ekleyip, ateşi açıp, 4-5 dakika karıştırarak karidesleri biraz pişirdim. Üzerlerine suyunu süzdüğüm mantarları, 4 diş sarımsağı, karabiberi, 4 tane rendelenmiş orta boy domatesi ekleyerek karıştırdım. Kapağını kapatıp, karışım kaynadıktan sonra da altını kısıp bir yarım saat pişirdim.

Sonuç… artık lokantaların karides güveçlerine kalmadım karides yemek için :)

Zevke göre son yarım saatlik kısmı güvece/borcama doldurup, üzerine kaşar rendeleyip fırında yapmak da mümkün.

Yimmek | 8 Yorum »
 

Pardus’un yeni “camia” listesi, Jira ve Pardus’un özgür yazılım ilkeleri

12 Ağustos 2010 Perşembe, 08:31

Pazar günü yapılan Pardus Camia Zirvesi’nin ardından, herkesin hem yazarak hem de okuyarak katılabileceği bir pardus-camia e-posta listesi açıldı. Başta toplantıda konuşulan konuların devamı olmak üzere, Pardus’un çevresinde oluşan toplulukla *beraber* nasıl hareket edebileceği listenin konusu yazılanlardan anladığım kadarıyla.

Özelden birkaç farklı kişiden “pardus-camia listesinde, tam da yıllardır Pardus’un geliştirici listesinde dile getirdiğin konular şekillenirken yer almalısın” e-postaları, toplantı notlarında Pardus’un özgür yazılım ilkelerinin “sosyal sözleşme” ismiyle dile gelmesi, iki gün önce geliştirici listesinde Jira’yı bırakıp Redmine’a geçiş yapıldığı ile ilgili düşen e-postaların ardından bu yeni pardus-camia listesi arşivlerinde de bulunması için daha önce yazdığım görüşlerimi listeye gönderdiğim aşağıdaki mesaj ile tekrarladım.




 "Neden pardus-camia listesinde, tam da yıllardır geliştirici
listesinde dile getirdiğin konular şekillenirken yer almıyorsun?" diye
özelden soranlara yanıtımı, bir de bu listenin arşivlerinde bulunması
için tekrar yazıyorum.

  Gerek artık Pardus'un geliştirilmesinin bir parçası 
olmayacağımı yazdığım bir ay önceki e-postamda, gerekse de geçen hafta
camia zirvesine yapılan çağrıya yanıtımda Pardus geliştirme ekibinin
geçmişinde davranışlarıyla sergilediği özgür yazılım yaklaşımından
sapmasına dikkat çekmiştim.

 Dün yazılanlardan anladığım, tartışmaları yaratan Jira'yı atıp Redmine
kullanmaya başlıyor Pardus. Nedenine ilişkin tek açıklama ise "Proje
içerisinde kullanacağımız özelliklere bakıldığında Redmine yeni sürümü
ile kullanılmak için uygun gibi görünüyor.".

 Özgür yazılım olduğu için değil, hala "işimizi artık görüyor" nedeni
söz konusu. Bunu "biz Jira seçiminde doğru yaptık, bunda diretmeye de
devam edecektik. Redmine'ın bizim için olmazsa olmaz tamir edilemez bir
sürü özelliği eksikti ama nasıl olduysa bir ay içinde hepsi birden
yapılıvermiş." şeklinde algılıyorum.

 Bu üzgünüm ama benim için yeterli değil.

 İki gün sonra, "Pardus dağıtımının internet servislerinin verisini
tutmakta MySQL/PostgreSQL yetmiyor Oracle kullanacağız", "e-posta
alışverişimiz için Postfix, Zimbra, vs yetmiyor Exchange kullanacağız"
denmeyeceğini bilmek istiyorum. Bunlar teknik değil stratejik kararlar.
Hala teknik bir karar olduğunda ısrarcı olunması da olayın vahametini
gösteriyor.

 Ben asgari müştereklerde anlaştığımızı bildiğim bir proje için emek
harcayabilirim. Şu anda Pardus'la o asgari müştereği bu açıdan
kaybetmiş durumdayız. Toplantıya gelmememin nedeni de bu idi,
tartışmalara katılmıyor olmamın nedeni de bu. Pardus önceki yıllardaki
eylemleriyle sergilediği özgür yazılım ilkelerinden tekrar
sapmayacağını net bir biçimde yazılı olarak özgür yazılım dünyasına
duyurmadıkça da çalışmalara katılmayacak olmamın nedeni de bu.

 Karar alma süreçlerinin oluşturulması da (özellikle mevcut ortamı
düşününce) ciddi bir emek. Üstelik UEKAE çalışanlarının azımsanmayacak
bir kısmının "teknik tartışmaya gelince kimse yok" söylemiyle (hala)
küçümsediği ve değer vermediği bir emek.

 Bu emeği "millet ne düşünürse düşünsün, önemli olan ortaya çıkan
sonuç" diyerek harcayabilirim; her zaman yaptım. Ancak yukarıda
bahsettiğim stratejik kararların benim ilkelerime uygun verildiği bir
projeye harcayabilirim.

 Pazar günkü toplantının notlarını incelerken "sosyal sözleşme"
hazırlanması söylemini gördüm. Ancak ne yazık ki tartışılmamış. Yine bu
listede de bunu dillendiren kimse göremedim şu ana kadar.

 Pardus'un yetersiz de olsa, www.pardus.org.tr sitesinde artık
göremesem de, zaten bir sosyal sözleşmesi var, adı da "Proje Ana
Sözleşmesi". Yapılması gereken bu ilkelerin Pardus ekibinin Jira
kararı öncesine kadar sergilediği özgür yazılım yaklaşımını yansıtacak
biçimde geliştirilmesi. İçeriğinin geliştirilmesi için Debian'ın sosyal 
sözleşmesinden ya da LKD'nin "İlkelerimiz" metninden örnek almak mümkün.

 Buradayım, bir yere gitmiyorum ve çalışmalara tekrar katılmak için
UEKAE'de Pardus'un geliştirilmesiyle ilgili bu stratejik kararların
proje yönetimince verilmesini hala bekliyorum.

Gezegen, Pardus | Pardus’un yeni “camia” listesi, Jira ve Pardus’un özgür yazılım ilkeleri için yorumlar kapalı
 

Re: Pardus Camia Zirvesi

04 Ağustos 2010 Çarşamba, 09:48

Geçtiğimiz Cuma günü Pardus Projesi yönetiminden mevcut durumu değerlendiren ve geçmişte katıldığım (1-2 yılda bir yapılan) geliştirici toplantılarına benzer, (anladığım kadarıyla daha geniş katılımlı) bir “zirve”ye davet eden bir kişisel e-posta aldım.

Daha sonra aynı e-postayı gelistirici ve kullanici e-posta listelerinde, kişisel günlüklerin yayınlandığı gezegenlerde gördüm.

Ben de yanıtımı aynı biçimde gönderiyor ve yayınlıyorum.


Davet metni özel e-postanın yanı sıra herkese açık bir biçimde e-posta
listeleri ve günlük üzerinden yayınlandığı için, yanıtımı da aynı
biçimde yayınlıyorum (gelistirici listesine ulaşır mı bilmiyorum).

Fri, 30 Jul 2010 14:45:20 +0300, Erkan Tekman  :
...
> Daha sağlıklı ve güçlü bir Pardus camiası oluşturmak için şimdiye
> kadar vermiş olduğunuz ve bundan sonra vereceğiniz katkılar için
> teşekkürlerimi sunarım.
Öncelikle gerçekten nazik ve özenli bir dille yazılmış bu mektup için
teşekkürler, zirveye katılmayacağımı bildirmemi zorlaştırdığını itiraf
etmeliyim.

Zirveye katılmayacağım çünkü ortada tartışılacak konular değil,
yapılacak işler olduğunu düşünüyorum. Daha önce belirttiğim nedenlerden
dolayı da iş yapılmasının bir parçası olmayacağım.

Toplantı gündemindeki tüm konularla ilgili görüşlerimi de projenin bir
parçası olduğum 6 senelik süre zarfında gerek e-posta listelerinde,
gerekse de geçmişte yapılan geliştirici toplantılarında aktarmıştım.
Üzerlerine ekleyebileceğim bir sözcük bulunmuyor.

Yine de bu mesajı okumuşken, toplantı ile ilgili bence önemli 3 noktayı
vurgulamadan geçemeyeceğim:

 1) Pardus'un özgür yazılımla ilgili duruşuna karar verilmesi, bunun
net bir biçimde açıklanması, duyurulması ve ardından da buna uyulması.

 2) Tekrar gündeme getirilen, Pardus'a dışarıdan katkı veren
geliştiricilerin devletle sözleşme yapması konusunda: 1.5 sene önceki
geliştirici toplantısında da belirttiğim gibi, sözleşme yapmayı kabul
etmeyen/etmeyecek mevcut geliştiricilerin ya da geliştirici adaylarının
durumunun ne olacağının net olarak belirlenmesi ve duyurulması.

 3) Bir insan bir toplantıya çağırılırken, toplantıda aynı ortamda
bulunacağı diğer davetlilerin kimler olduğunun da belirtilmesi gerekir.

   İşin kişisel bu boyutunun yanı sıra, proje yönetiminin kimleri
"geçmişte camia konusundaki tartışma ve çalışmalara katkıda bulunmuş ve
bu toplantıda önemli bir katkı verebilecek arkadaşlarımız" olarak
görerek bu toplantıya davet ettiği, projeye bakışının bir göstergesi
olduğu için de paylaşılması gereken bir bilgi olmalı.

 Toplantının katılacak herkes için verimli geçmesini diliyorum.

                   Doruk

Gezegen, Pardus | Re: Pardus Camia Zirvesi için yorumlar kapalı
 

Ankara’mın sıcakları

30 Temmuz 2010 Cuma, 12:48

Sabahın erken saatlerinde (~7) serin ve püfür püfür bahçede oturup buzz gibi kara üzümleri hüpletirken, hava da ne kadar güzel, acaba meteorolojinin tahminlerinde değişme mi oldu diye web sayfasına girip baktım. Bir de ne göreyim, bugün Ankara 37 dereceymiş, hatta ilerleyen günlerde 39, 41 derece gibi Ankara’da en son ne zaman gördüğümü dahi hatırlamadığım sıcaklık dereceleri tahminleri yapıyorlardı.

Kara iklimi ilginç bir kavram… Gündüz kuru bir güneş altında kavurma olurken, gece ve sabahın erken saatlerinde doğal kürkü olmaynlar fazla ince giyinince rüzgarda üşümeleri bile mümkün olabiliyor. Tercümesi, öğleden sonra kafanızı dışarı uzatmayın; dört duvara sığının. Hatta olanak varsa, biraz siesta tatlı bile olabilir… Günün geri kalan saatlerinin de keyfini çıkarın.

Memat | Yorum Yok »
 

Geçmişi eşelerken – 5 Şubat 1996

29 Temmuz 2010 Perşembe, 10:22

05.02.1996
01:10-01:40
No Quarter

ÇELİŞKİLER

Bugün tam 2 ay oldu onu son göreli…
1.5 yıl sonra onunla geçirdiğimiz 3 gün benim nasıl da içimi doldurmuştu.
Sanki yerin bir karış yukarısında yaşamıştım o 3 günü…
Hiç bitmeyeceğini sanmıştım, oysa ne de çabuk geçmişti.

Ondan ayrıldıktan sonra büyük bir coşkuyla kağıda kaleme ve klavyeye sarılıp, ona bir mektup yazmıştım. Oysa daha cevaplamamıştı 10-15 sayfalık mektubumu. Olsun, içimi dökmek istemiştim o anda, mutluluğuu birisi ile paylaşmak istemiştim…

Günler günleri kovaladı. Her gün posta kutusunda beklediğimi bulamayınca bir bahane uydurdum, öteki gün bana posta kutusuna bakmak için bir sebep verecek bir bahane…

Bir süre sonra bir telefon geldi. Sanırım 2-3 hafta sonraydı. Evet o idi! Mektubumu aldığını ama şu aralar yazamayacağını, onun için aradığını söyledi. Olsun, aramıştı ya. 4-5 dk konuşamadan kapanmıştı telefon. Öylece kalakalmıştım. Biraz da zoraki gelen bu telefon bile çok düşündürmüştü beni.

Haftalar haftaları kovaladı. Ne bir telefon vardı, ne de bir mektup.

Düşünceler kafamı kemiriyordu. Acabalar… Acaba o, benim hissettiklerimi hissetmemiş miydi? Acaba beni, benim onu düşündüğüm/düşlediğim kadar düşünmemiş miydi hiç? Yoksa sadece beni unutmak mı istemişti? Belki hiç olamayacak bir rüyayı yaşamamak için… Acaba, acaba, acaba…

Onu aramak için telefona kaç kez elim gitmişti. Bazen çevirmiş, kimse telefona çıkmamıştı, bazen de çevirmekten ürkmüştü. Neden ürkmüştüm ki… gerçekten herhalde.

Özledim.

Müziğin derinliklerinde, karanlık ve hüzünlü gecelerde, düşüncelerimde, düşlerimde, kalbimin bir köşesinde var olması yetmiyordu bana. Daha fazlasını istiyordum, hem de çok daha fazlasını. Ama belki de o daha azını istiyordu.

Belki de ondan çok şey beklemiştim ya da olmadığı gibi hayal etmiştim.

2 ay geçti, kim bilir daha ne kadar geçecek without her by my side.

Memat | Yorum Yok »
 

Yerlerde Süründüren Adaptör

28 Temmuz 2010 Çarşamba, 13:46

Sanırım birilerinin bluetooth kulaklık adaptör yapanlara her prizin bir masaya yakın olmadığını ya da insan seviyesinde olmadığını anlatması gerekiyor.

Bugün kargodan gelen kulaklığın adaptörünün kablosunun kısalığı beni benden aldı. Kabloyu daha uzun yapmayarak kaç kuruş kar ettiklerini gerçekten merak ettim. Kulaklığın kullanıma hazır olması için şarja takılı bir halde yere bırakmak zorunda kaldım o nedenle.

Ceviz’in siestası sırasında, ilk şarjının biteceğini umuyorum. Yerdeki bir kulaklığı onun patilerinden korumak çok güç.

Neyse ki kullanacak olan ben değilim.

Memat | 1 Yorum »
 

Özgür yazılımın özgür araçlara ihtiyacı var

18 Temmuz 2010 Pazar, 21:34

Free Software Foundation’ın birkaç hafta önce posta kutularımıza ulaşan bu yılın ilk yarısındaki bülteninde, “Free Software Needs Free Tools” başlıklı bir makalesi vardı. Üstünde durmamıştım, Gürer‘in dikkat çekmesiyle güncel gelişmeler ışığında tekrar göz attım.

Gürer’le beraber makaleyi Türkçe’ye çevirelim dedik, Çetin de redaksiyonunu yaptı:


Özgür yazılımın özgür araçlara ihtiyacı var
Yazar: Benjamin Mako Hill
Çeviren: Gürer Özen / Doruk Fişek
Düzeltmeler: Çetin Meriçli

Geçtiğimiz on yılda, özgür yazılım geliştiricileri tekrar tekrar daha verimli veya güçlü bir şekilde özgür yazılım yapma imkanı tanıyan geliştirme araçlarının cazibesine kapıldılar.

Bize söylendiği kadarı ile tek bedel, araçların kendilerinin özgür olmaması, ya da kodunu göremeyeceğimiz, kopyalayamayacağımız veya kendi başımıza çalıştıramayacağımız ağ servisleri olmaları. Bu araçları ve servisleri (BitKeeper, SourceForge, Google Code ve GitHub gibi servisler) kullanma kararları verirken, özgür yazılım geliştiricileri “amaca giden her yol meşrudur” düşüncesiyle hem geliştirici topluluklarının hem de kendi kullanıcılarının özgürlüklerine değişen kararlar vermiş oldular. Özgür olmayan ve özel geliştirme araçlarını kucaklama kararları, özgür yazılımı savunmamızın inandırıcılığını sabote edip, bizim ve kullanıcılarımızın özgürlüğünden kabul edilemez biçimde ödün vermekte.

2002 yılında, Linus Torvalds, Linux çekirdeğinin “BitKeeper” isimli dağıtık sürüm kontrol sistemine geçeceğini açıkladı. Karar büyük endişe ve tartışma yarattıysa da, BitKeeper çekirdek geliştiricilerinin dağıtık bir yapıda çalışmasına olanak tanıdı. O zamanlarda özgür yazılım araçlarında böyle bir yapı desteklenmiyordu, bazı Linux geliştiricileri bunun getirilerinin geliştiricilerin özgürlüklerinin bedeline değeceğini düşündü. Üç yıl sonra, kuşkuyla yaklaşanlar haklı çıktı. Andrew Tridgell’ın BitKeeper için özgür bir alternatif yazmaya çalışması üzerine, BitKeeper’ın sahibi olan Larry McVoy birçok ana çekirdek geliştiricisinin bedava lisanslarını iptal etti. Çekirdek geliştiricileri kendi özgür yazılım muadillerini yazmaya zorlandılar: şu anda Git adıyla bilinen projeyi.

Elbette, özgür yazılımın özgür olmayan geliştirme araçları ile ilişkisi BitKeeper’dan çok daha geniş. SourceForge isimli özgür yazılım geliştirme destek servisinin kaynak kodu ilk başta herkese açıkken, yazarları tamamen kapalı bir geliştirme modeline döndüler. SourceForge özgür yazılımlar kullanılarak oluşturulduysa da, SourceForge kullanıcıları yazılımla web üzerinden etkileşiyor. Kullanıcıların hiçbir zaman elinde SourceForge yazılımının kopyası olmadığı için, kaynak kodunu da isteyemiyorlar. Aynı şekilde CollabNet’in Tigris.org’u, Google Code’un “Açık Kaynak Proje Barındırma” servisleri ve GitHub da benzer amaçlara hizmet ettiler ve kodlarını benzer biçimde ulaşılamaz kıldılar. Servisleri çoğunlukla herhangi bir ücret olmaksızın sağlanıyor ve özgür yazılım geliştirilmesini teşvik ediyor ancak bu yaklaşımları geliştirme ortamını oluşturan kendi yazılımlarını kapsamıyor. Bu sistemlerin her birinin kaynak kodu saklı ve o servisleri kullanan geliştiriciler tarafından değiştirilemez olmaya devam ediyor.

Bu özgür olmayan geliştirme araçları birçok özgür yazılım geliştiricisi için bir ikilem oluşturuyor. Bu araçların birçoğunun amacı, daha verimli özgür yazılım geliştirilmesi yolu ile daha fazla özgür yazılım üretilmesi ve daha fazla özgürlük. Collab-Net, Google ve GitHub ayrı ayrı özgür yazılımın başarılı olmasını istediklerini ve buna yardımcı olmak istediklerini söylüyorlar. Fakat bir dizi nedenden ötürü bu firmalar yazılım özgürlüğünü, özgür yazılım etikleriyle yaratma amacında oldukları özgür yazılımlardan daha az uyuşan araçlarla yapmayı tercih ediyorlar. Bunun sonucu ise güçsüzleştirilmiş geliştiriciler oluyor. Bu geliştiricilerin ürettiği kodun özgürlüğü, kabul edilemez bir tekelciliğe bağlı durumda.

Birincisi, kapalı araçların kullanımı, üretilen özgür yazılımın kullanıcılarına kabul edilemez bir mesaj göndermektedir. “Yazılım özgürlüğü kullanıcılar olarak sizin için önemlidir” der gibi görünen geliştiriciler bir taraftansa “ancak bizim için değil” demektedirler. Böyle bir davranış, özgür yazılım hareketinin kalbindeki güçlü etik bağlılığın temel etkinliğini sabote eder. Halihazırda özgür yazılımı benimsemiş kişiler olarak, özgür yazılımla işimizi görebileceğimizi — ve çok başarılı olacağımızı — göstermeliyiz. Kapalı sistemlere karşı özgür alternatiflerini (örneğin SourceForge ya da GoogleCode eşdeğeri ve GNU Savannah’ı işleten Savane, GitHub eşdeğeri Gitorious) kullanarak ve bu alternatiflerin geri kaldıkları yerleri geliştirerek onları desteklemeliyiz.

İkincisi, şunun farkına varmalıyız ki ürettiğimiz yazılım, ancak sürekli kullanımı, dağıtımı ve gelişimi için bağlı olduğu yazılımlar kadar özgürdür.

GNU GPL lisansı ve kaynak kodu, bir programı değiştirmeye çalışan, ancak bu değişikliği yapması için gereken araca özgürce erişemeyen bir kullanıcının çok az işine yarar. Dolayısı ile yalnızca geliştiricinin değil, tüm kullanıcıların ve gelecekte o yazılımı kullanarak yazılım üretecek tüm geliştiricilerin özgürlüğü de tehlikededir. Özgür olmayan araçları seçenler, herkesi bu bağlı kalınan araçları üreten grup ve kişilerin kaprislerine maruz bırakmaktadır.

Kapalı geliştirme araçları, kısa vadede daha çok özgür yazılım geliştirmeye yardımcı olabilecek olsa bile, bunun kabul edilemeyecek bir bedeli var. Özel yazılım ve ağ hizmetlerinin tartışmalı alanında, özgür yazılım geliştiricileri daha fazla rahatlıktan yana olma yanılgısına düşmemek zorundalar. Daha fazla özgürlük elde etme girişimleri için temel prensiplerimizden vazgeçmek; bindiği dalı kesen, dengesiz, ve en nihayetinde kullanıcılarımıza ve bütün özgür yazılım geliştiricileri camiasına haksızlık eden bir karar olur.

Tıpkı ilk GNU geliştiricilerinin, öncelikle özgür yazılım geliştirebilecekleri özgür araçlar yaratmaya odaklandığı gibi; biz de özgürce, belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde özgür olan araçlarla yazılım üretebileceğimizi garantilemeliyiz. Bunu yapamamamız, yazılımların dolaylı olarak daha az özgür olmasına yol açacaktır. Kullanıcılarımıza vermek istediğimiz özgürlükleri, onların yazılımlarını geliştirirken bize vermeyen araçları kullanmaya karşı direnmeliyiz ve geliştirme araçlarımızın üreticilerine baskı yapmalıyız. Özgür yazılım, başarısını prensiplerimizden ödün vererek kazanmadı. Özgür bir dünya inşa etmek için kullandığımız araçların özgürlüğünden ödün vererek, teknik, pragmatik ya da etik olarak bir kazanç sağlamış olmayacağız.


Gezegen, Pardus | Özgür yazılımın özgür araçlara ihtiyacı var için yorumlar kapalı