Dayandık Baldur’un kapılarına…
28 Haziran 2005 Salı, 21:16 | GenelSeneler sonra tekrardan efenim.
Evvel zaman içinde, Baldur’s Gate oyununun 1.’sini (ve uzatmalarını) oynadıktan sonra 2.’sine atlamıştım. Benim sevdiğim karakterlerin çoğu yerine sadece Minsc, Jaheira ve Edwin ile devam etmeyi seçmeleri benim için süper bozgun olmuştu. Kivan’ım civanım… ah Kivan’ım.
Oyun ise, kendi içinde elbette mantık hataları olmasına karşın, senaryo açısından çook detaylı çalışılmış olduğundan bu bozgunu kısa sürede unutturmuştu. Başında saatler, günleri kovalamıştı. Hatta oyundaki özlü sözlerden biri durumu çok iyi özetliyordu :
“Karakterleriniz yemek yemeye ihtiyacı olmayabilir ama sizin var! Kendini oyuna adamış oyuncularımızı kaybetmek istemeyiz”.
NKA, tek kişi başladığınız takım 6 kişiye kadar çıkabiliyor. Oyunda ise ekibe katacağını 5 kişi için tam 16 farklı kişi seçeneğiniz var. Tamamen farklı kişilerden oluşan 3 takım bile oluştursanız 1 kişi artıyor. Üstelik bunların birbirleri ve ana karakter ile diyaloglarını, kavgalarını, hatta aşk hikayelerini de katınca çeşitliliğin haddi hesabı yok.
Yine oyunda standart öykünün yanı sıra -çok- fazla yan öykü var. Bunları araştırmaya giriştiğinizde ayrı bir deryaya düşüyorsunuz. Imoen’i (Er Ryan) kurtarmak için para ve adam lazım, onları aranayım bahanesi ile alemlere dalıyorsunuz. Zaten mantıksal problemlerden biri burada — Imoen büyücülerin elinde çürürken, para / adam toplayacağım ayağına haftalarca yan öykülerin peşinde koşturabiliyorsunuz. Ne kadar zaman kaybettiğiniz oyunu etkilemiyor. Bendeniz tabii ki her taşın altına bakmadan oyunu oynayamadığım için oyunun her tarafını didik didik etmeden rahat edemiyorum.
Nereden geldik tee 2001’deki oyuna… Durduk yerde dellendim. Tam durduk yerde sayılmaz. Üstüste n tane Drizzt kitabı okudum, Türkçe’ye son çevrilen “Kristalin Hizmetkarı”nı elime aldım en son. Artık kusmak üzere olduğuma karar verince (bir önceki kitaptaki Türk filmlerini aratmayan ara hikayenin de etkisi çok tabii) bir ara vereyim dedim. O ara Baldur’s Gate II aklıma takıldı. Yaw çok uzun zamandır oynamadım, oyunun detaylarını da neredeyse hiç hatırlamıyorum, hatta oyunu fazla yan öykülere dalmaktan bayıp bitirmedim de (rezalet!), bir baştan şöyle daha önce oynamadığım bir kadro ile oynayayım dedim.
İlk oyunu oynarken (büyük olasılıkla birçok insan gibi) NPC manyağı olmuştum. Onu da alayım, bunu da alayım, of şimdi de bu kaçmaz derken şöyle baştan aşağı sağlam bir kadro ile oynayamamıştım. Çünkü kazandığınız deneyim sürekli kadro arasında paylaşılıyor, kadroda devinim fazla olunca da hiçbir adam doğru düzgün deneyim kazanamıyor. Üstelik ilişkilerinizi kolay geliştiremiyorsunuz.
Bulabildiğim en optimum mantık, oyunun başında en kısa zamanda beğendiğiniz 4 karakteri gözünü kestirip, kendinizle beraber 5 kişilik kemik bir kadro oturtmak. 6. kişiyi hem sonradan bulununca Imoen için, hem de yan öykülerde girip/çıkan şahsiyetler için boşta tutmak. 5 kişi kalınan zamanlar da (ki zorunlu değil) çok dertli değil, kazanan deneyim 6 yerine 5’e bölündüğü için daha bile avantajlı.
Oyuna başlarken, sonradan web sitelerinde okuduğum meşhur Kensai/Büyücü dual-class karakteri ile başlayayım dedim. İnsanın böyle bir karakteri düşünebilmesi için Komiser Cemil izlemiş olması lazım.
Kensai kendini kılıç sanatına adamış, başka hiçbir şey düşünemeyen bir canlı. Eldiven falan dahil hiçbir çeşit zırh da giymiyor (bana dokunanı yakarım abi şelinde). Anca yüzükler. Ama süper dövüşüyor. Büyücünün ise büyü yapabilmek için zırh giymiyor olması gerekiyor. İkisinin de zırh giyemiyor olmasından hareketle büyüyle ortalığı dağıtabilen ve aynı zaman süper dövüşçü olan bir süper kahraman modeli çıkıyor ortaya.
Multi-class bir çözüm… evet. Ama o zaman karakter yavaş ilerliyor (deneyim ikiye bölündüğü için) ve her zaman hasımlarından daha geride kalıyor.
Önce Kensai başlayıp şöyle tatmin edici bir seviyeye geldikten sonra büyücüye dual-class’ladığınızda ise bildiğiniz taş kibin büyücü oluyorsunuz. 9. seviye ya da 12. seviyede Kensai iken büyücu olmak en popüler seçimler. 12. seviye çok kanırtıyor, uzun vadede daha sonuç veriyor. 9. seviyeden dönme olmak ise oyun keyfine hiç gölge düşürmeden işi hallediyor.
Neyse… ne diyordum. Diyordum ki Kensai/Büyücü güzel bir kombinasyon. Taştan deri büyüsü yapabilen, Tenser Dönüşümü geçirebilen, Sunfire büyüsü ile başına üşüşen bilumum yaratıkları kavurabilen bir tip gerçekten çok lezzetli.
Ben de bu sefer bu lezzeti tadayım dedim, tabii acısız olmaz, 12. seviyeden dönme oldum, daha uzun sürdü karakterin keyifli hale gelmesi.
Ana karakteri oluşturduk da… Yanına cici karakterler bulmak gerek.
Oyunun başında Minsc (çizmiş kolcu), Jaheira (savaşçı/druid) ve Imoen’le (hırsızdan dönme büyücü) başlıyorsunuz. Yoshimo oyunun giriş bölümü bitmeden monte oluyor (ödül avcısı formatı hırsız) ve Imoen’i götürüyorlar zaten sonra. Mantık Imoen yokkene hırsızsız kalmasınlar, hem de adam gibi bir hırsızı olsun ekibin. Oyundan çıktığınız alanda Aerie var — büyücü / cleric bir elf. Olaylar sizi kısa zamanda kalesi saldırıya uğrayan Nalia’ya (hırsızdan dönme büyücü) sürüklüyor ve 6’yı tamamlıyorsunuz. Nalia teknik özellikler olarak tam Imoen’in klonu bir teyzemiz.
Şimdii… bu standart senaryo. Sonrasında 9 tane daha karaktere rastlıyorsunuz ve “ayyh… ama bunu da isterdim, ama hedeyi de bırakamam ki yaw” diye kalıyorsunuz. Karakter diyaloglarını da geliştirmişler, ekipten birini çıkarmaya çalıştığınızda ciddi duygu sömürüsü yapanlar da oluyor (bkz Jaheira). Öyle yap-boz tahtasına çeviremiyorsunuz ekibi.
Bu sefer planları baştan sıkı yaptım, kafamda ekibi oluşturup öyle giriştim işe. Kensai/Büyücü karakterimin yanına Valygar (Stalker türevi kolcu), Mazzy (buçukluk savaşçı dişi), Cernd (kurtadam druid) ve Jan (ilüzyonist/hırsız) düşündüm. Bu adamların hiçbiri “standart” dizilişte yok dikkat ettiyseniz. O yüzden biraz kasmak gerekiyor, değişik bir ekip oldu.
Oyunun giriş bölümü olan zindanlardan çıkana kadar gel vatandaş gel dedim… Zindandan çıkana kadar adamları yolda bırakmayı yediremedim de kendime. Çıktıktan sonra ilk işim iksir katkılı Yoshimo’ya Adventurer’s Mart’taki Ribald’ın yüzüğünü yürüttürmek ve ekipten şutlamak oldu. Çadırdan Aerie’yi kaptım (2-3 kişi ile tüm işi yapamayız). Oyun beni “Slums” bölümünü götürünce tavsiyeleri dinleyip Nalia’yı bulmak yerine (direk d’Arnise Kalesi görevi başlar o durumda), kendimi şehrin Hükümet bölümüne attım. Orada parkta Jan’ı buluyorsunuz, hükümet görevlilerinden onu kurtardıktan sonra ekibinize katılıyor. Yine parkta ufak bir çocuk sizi buluyor ve Umar Tepeleri’ne yolculuk etmenizi istiyor. Hemen üzerine atladım, çünkü o bölgeden hem Valygar hem de Mazzy’i toplayacağız. İstikamet şehir çıkışı…
Tabii kazın ayağı öyle değil, yolda iki kere saldırıya uğruyorsunuz. İkincisi şehir kapılarına varmadan gerçekleşiyor ve yaralı bir adamı canilerin elinden kurtarıyorsunuz. Adam yaralı ve onu Liman bölümündeki bir binaya götürmenizi istiyor. Şansa bakınız ki arpçılara (Jaheira da bir arpçı) çattınız ve olaylar gelişmeye başlıyor. Bir önceki oyunda da yer alan Xzar’ın istediği işi yaptıktan sonra Jaheira’ya bir arpçı yanaşıyor ve Jaheira arpçı işleri ile ilgilenmek için geçici olarak ekipten ayrılıyor. Ayak üstü Jaheira’yı da sepetlemiş oldunuz böylece :-)
Şehir kapıların yolun ortasında duran adamla konuştuğunuzda sizi Trademeet’e çağırıyor. Onu kabul edin, oradan da Cernd’i toplayacağız.
Umar Tepeleri’ne gittiğinizde fazla dövüşe maruz kalmadan (az kişisiniz de hani) Valygar’a ulaşıp ekibe katabiliyorsunuz. Olaylar geliştikçe Mazzy’e de rastlıyorsunuz. Ekip böylece 6’ya tamamlanıyor. Ben Gölge Ejderhası’nı yenebilmek için takımı dinlendirdiğimde Jaheira geri döndü “geldim ama hemen arpçılara gitmemiz lazım” diyor. Ben “sen git, biz arkadan geliriz” dedim. Aerie zaten Cernd geldiğinde gidiciydi ama Minsc’i yollamak işime gelmedi. Minsc özellikle kensai/büyücümün büyücü olduğu ilk sıralarda ve yeterince iyi silahların olmadığı dönemde Valygar ve Mazzy ile beraber iyi bir savaşçı üçlü oluşturuyor. Öte yandan bu bana sonra Jaheira’dan yol, su, elektrik (duygu sömürüsü) olarak geri döndü.
Umar Tepeleri’nden sonra Trademeet’e gidip Cernd’i aldım. Umar Tepeleri + Trademeet ikilisi takımın şanını arttırmak için de ideal yerler. 15-16’yı buldu şan göstergesi kısa zamanda. Trademeet’teki dertleri çözünce alışveriş yapılan dükkanlardan birinden süper cihazlar da alabildim.
Şehre döndüğümüzde gidilecek ilk yer Waukeen’in Mesire Yeri. Orada Cernd ailevi sorunlara dalıyor. Bir bakıyorsunuz ki çocuğunu kapmış Trademeet yakınlarındaki Druid Korusu’na gidiyor. Böylece arpçı hikayesi için Jaheira’ya yer açılıyor kadroda (onsuz giremiyorsunuz içeri). Arpçıları bir güzel temizliyorsunuz, Jaheira sizinle onlara karşı savaşıyor ve o olay da öylece bitiyor. Jaheira’yı artık sepetleyebilirsiniz. Tabii Harper’lara da dönemeyeceği için çok büyük ayıp oluyor. Web’den okuduğum kadarıyla, kadroda tutarsak ileride bir baba Harper gelip “sen doğru yaptın kızım, Harper’lar seninle” muhabbeti yapıyor. Çok zaman harcatmazsa onun sonrasında da yollamak olabilir belki (vicdan azabı azaltıcı). Jaheira ile ayrıldıktan sonra Druid Korusu’na geri gidip Cernd’i de alınca kadro, tam gaz yeni maceralara yelken açıyor. Tabii Valygar’ın canını sıkmamak için ilk hedefin, akrabasına ait Kürre olması mantıklı olur.
İşin değerlendirme kısmına gelince…
Genelde takımda iki savaşçı, bir büyücü, bir druid, bir de hırsız, bir ozan olmasını ve bunların sadece kendi işlerine odaklanmış olmalarını seviyorum.
Şu bir gerçek… Druid’lere hastayım. Oyunlarda druid ve dahi true neutral oynamayı seviyorum. Doğa ile etkileşim halindeki büyüleri keyif veriyor. Başkalaşım geçirerek hayvana dönüşmeleri ise onları büyüleri bittiğinde bile etkili savaşçılar haline getiriyor. Ekipte hem druid hem cleric bulunduramadığımda druid’i tercih ediyorum. Cleric’lerin birçok artısını bu arada kaçırdığımın farkındayım. Bir ara onlara özel ilgi göstereceğim.
Cernd benim için ideal bir druid değil. Başkalaşım (üstelik sadece kurtadam) geçirmeye odaklı. Zaten oyunu ilk oynadığımda Baldur’s Gate I’den druid karakterimi taşımıştım. Bu sefer kensai/büyücü uğruna Cernd’e fit oldum. Olgun/kırılgan ama bir taraftan o kadar da
her şeyi bilmediğini farkeden yapısı hojj.
Kleriklere bakarsak, oyunda bir Anomen bir de Viconia var. Anomen acayip kasıntı. Çok da çenesi düşük, hiç çekilmiyor. Soyluluk moyluluk derken çekemem abi öyle karakteri. Viconia ise neutral evil bir drow. Drow olması çekici hale getirse de, gerçekten neutral evil, zaman zaman bencil — Drizzt tadında bişi değil yani. İyilik hedefli bir ekipte çok iyi gitmiyor.
Ozan niyetine bir tek Haer’dalis diye bir amca var. Ozanların ev sevdiğim yanı şarkıları ve bilgileri — oysa savaş odaklı bir ozan olduğundan onda ikisi de eksik. Napayım ben öyle ozanı… Kendim ozan olmaya da kasamadım.
Eh, öyle olunca diğerleri benim için ideal oldu. Mazzy süper bir okçu. Trademeet’ten Tansheron’s Bow alıp (kendi cephanesini kendi yapıyor, hemi de büyülü), Druid Korusu’ndan alacağınız Bracers of Archery ile birleştirdiniz mi uçuyor resmen. Biraz güçsüz, Girdle tayfasından birini alabilirsiniz ona — tepe devi sürümü Adventurer’s Mart’ta var. Seviye atladıkça, Two Handed Weapon Style’a da abanmak iyi olabilir.
Valygar, Stalker türünden bir kolcu olduğundan gölgelerde çok iyi saklanıp ilerleyebiliyor. Jan ise bir hırsız olmasına rağmen sessizlikten pek nasibini almamış. Eğer arkadan bıçaklama özelliğini fazla kullanmıyorsanız, Jan’ın kilit açma ve tuzak bulma özelliklerine abanıp; ikisini toptan bir hırsız şeklinde kullanabilirsiniz. Böylece Jan multi-class olmasına karşın pek geride kalmaz. Büyücülüğü zaten destek tadında… Onun dışında kendim büyücüyüm, zaten 6. adam var (basketboldaki 6. adam gibi oldu).
Bir ek bilgi… Trademeet’teki satıcıdan “Belt of Inertial Barrier”ı almayı ihmal etmeyin. Onu Valygar’ın küresinde bulacağınız “Helmet of Defense” ile birleştirince öncü adamınız oyunun başlarında büyülü saldırılara karşı ciddi bir direnç kazanıyor.
Öncü adam mı? Evet… Genel oyun taktiğimi birini önden gönderip, herkes ona odaklanırken arkadan okçu ve büyücülerle iş bitirmek. Pusuya düştüğümüzde (ki az olmuyor) farklı taktikler devreye giriyor tabii.
Oyunla ilgili Game Banshee sitesinde çook ayrıntılı bilgi var. Ansiklopedi kibin resmen.
Son söz :
Yaw delirdin mi, bir oyun üzerine bu kadar düşünülür, bu kadar da yazılır mı?
Valla bilmem :-). Düşününce, yazayım da dedim. Hep derim bunu ama uygulamada nadir piyangolardan biri buna vurdu.
Hayal dünyasında yaşamak bazen gerçekten güzel.
“Dayandık Baldur’un kapılarına…” İçin Yapılan 1 Yorum
Doruk 23 Ağustos 2009 Pazar günü dedi ki :
Bu oyun üzerine benim kadar kafa yormuş birilerinin olduğunu görmek güzel :)
Benim karakterim de kensai/mage.Deneyimlerimle sabittir ki en iyisi 12.level kensaiden mage’e dual class yapmak(yeni başlayanların dikkatine ; sadece humanlar dual class yapabiliyor).Mage iken hızlı level atlamak için bulabildiğiniz kadar scroll bulmanızı,sonrasında gruptaki elemanları bir süreliğine atıp(yakınlarda dursunlar sonra geri alacaksınız çünkü)scrolları kendi büyü defterinize geçirmeye başlamanızı öneririm çünkü defterinize yazdığınız her büyü için xp alırsınız ki bu da level atlamanıza bayağı yardımcı olur.
Partimi kurarken iyi-kötü ayrımına çok dikkat etmedim(endi karakterim neutral-good idi) önem verdiğim tek şey her karakterin işini iyi yapması oldu.Grubum şöyleydi :minsc(baldur’s gate’in olmazsa olmazı),korgan,viconia(konuşmalarda dikkatli olursanız evilliği bırakıp neutral oluyor) ve jan jansen :)
Oyunda genellikle kullandığım taktik şu oldu :minsc’in saklanma özelliğini kullanıp düşmanın yerini tespit ettikten sonra “mass invisibility” büyüsüyle tüm grubu görünmez yapıp düşmanın yanına giderdim.Sonra bir anda adamların yanında belirip minsc,korgan ve kendim(kensaiyim be :D ) dönerci misali doğrardım adamları.
Baldur’s gate’i özelyapanlara gelmek istiyorum şimdi:
Baldur’s gate çok özenilerek kurgulanmış bir seri.Kitap haline getirilmiş olsa eminim her FRP sever beğenerek okurdu.Oyunu eğer hakkını vererek oynarsanız kendinizi bir romanın içinde hissediyorsunuz zaten.Gruba aldığınız kişilerin konuşmaları,sağda solda bulduğunuz kitaplarda ayzan hikayeler ve daha bir çok şey , sizi bir şekilde oyuna bağlıyor.
BG dünyası matrixte olsaydı muhtemelen kırmızı hapı içerdim ben :)