Bir Fortuna serüveni
03 Kasım 2005 Perşembe, 00:53 | Mematİstanbul-Ankara arası herhalde Türkiye’de en çok sayıda otobüsün çalıştığı, en fazla yolcu taşınan şehirlerarası hat. Ben de bundan nasibi yeterince alıyorum.
4-5 sene önce Kamil Koç’un direk Kadıköy Rıhtım’dan yolcu alan otobüsleri vardı. Pek güzellerdi, servis derdiyle uğraşmadan merkezi bir yerden otobüse binip gidiyorduk. Ne keyifti. Sonra bu uygulama bitti.
Sonra Asya Tur keyfi başladı. Günde sadece 3-4 saatte otobüsleri vardı ama o ne konfordu. Yumuşacık ve iki koltuk arasındaki mesafe ayarlanabilir koltuklar, kulaklıkla müzik/televizyon yayını gibi o zamanlar kalbur üstü / lüks altı otobüslerde görülmeyen özellikleri standart fiyattan sunuyordu. Gecenin geç saati kalkan otobüsleri sabahın erken saatlerinde varıyordu. Üstelik Batıkent’te biletlerini satan yazıhaneyi çok düzgün bir adam işletiyordu. Keyif kısa sürdü, Asya Tur artık İstanbul-Ankara arası çalışmıyor.
Derken Nilüfer geldi… çıtayı yükseltti. Varan/Ulusoy/Boss sefilleri dışında pek görülmeyen taşeron yerine kendine ait arabaları ile piyasaya girdi. Olması gerektiği gibi işleyen düzenekleri ile kalbimizi fetetti.
Seneler sonra Kamil Koç’la gittim Salı günü. Neden mi? Yeni aldıkları “Fortuna” araçlarını merak ettiğimden. Standart biletinden bir 5 YTL pahalı bu araçlarla “konfor” meraklılarını yakalamaya çalışıyor amcalar.
Efenim öncelikle koltuklar gerçekten rahat. Sırtınızı ve kafanızı koyduğunuz yere yaptıkları ek bir katmanla iyice rahat hale getiriyorlar. 3 tane oturabileceğiniz koltuk var. Aracın kapı tarafında çiftli koltuklar yer alıyor. Öndeki koltuk ile arası gerçekten ferah, çok rahat hareket edilebiliyor. İki koltuk arasında isteğe bağlı bir kolçak var, yanınızdakinden tamamen ayrılabiliyorsunuz. Tek kişi gidiyorsanız iyi ama bir çift olarak gidiyorsanız o kolçağı kaldırsanız bile koltukların arası o kadar açık kalıyor ki, yakın fiziksel temasta bulunamıyorsunuz. Çiftli koltuğun üstündeki ışık / havalandırma aparatı sadece pencere kenarındaki koltuğa yetecek düzeyde. Koridor tarafında oturan insan ışık/havalandırma isterse ağzını havaya açıyor. Kitap okumak oldukça zor. Pişmemeye de dikkat. Kaptan tarafında ise tekli koltuklar dizilmiş durumda. Ancak onların da öndeki koltuk ile mesafeleri çiftli koltuklarda olduğundan daha dar. Uzun boylu bir insan kendini koridora kaydırmak durumunda kalabiliyor.
Şimdi düşünebilirsiniz ki, tamam o zaman ben çiftli koltukların pencere kenarını alıp keyfime bakayım. Olmaz, olabilemez. Çünkü o bir pencere kenarı. Ferah olduğu bir durumda bile bir insan neden pencere kenarını sevmez? Tabii ki o olası mel-un kalorifer saldırısı (attack of the kalorifers) nedeniyle.
Otobüslerde sıklıkla bir “vurun kahpeye” tarzı ısıtma peydah oluyor kış zamanları. Aman yolcular üşümesin diye sıcağı bastıkça basıyorlar. Koridor tarafında oturan pişiyor, piştikçe beyin sulanması yaşıyor. Genellikle içime kısa kollu bir tişört giyip biniyorum otobüslere bu durumlar için. Pencere kenarındaki zavallılar ise alevde ızgara oluyorlar çünkü tam kaloriferin üstünde oturuyor oluyorlar. O sıcak hava sürekli alttan vuruyor onlara. Yüksek ateşte olduktan sonra konforlu gitmenin bir esprisi kalmıyor, sıcak delisi değilseniz.
Sonuç : Binerken yaz döneminde çiftli koltuğun pencere kenarı ideal mekan. Kış döneminde ise çiftli koltuğun koridorunu tercih edip bişiler okumak gibi entel dantel merakları bir kenara bırakıp notbuk kullanmaya, müzik dinlemeye ya da uyumaya yönelmek gerekiyor.
“Bir Fortuna serüveni” İçin Yapılan 2 Yorum
Dee 03 Kasım 2005 Perşembe günü dedi ki :
2 kere kullandım bu K.Koc’un Fortuna RaHat hattını. Bir sürü olumlu ve bir dolu da olumsuz $ey soyleyebilirim ama $imdilik susacağım. Ama yine de meraklısına, RaHat’ta yolculuk sırasında cep telefonu kapatma zorunluğu olmadığını da hatırlatalım. 6 saatliğine sigara içemeyenler gibi, cep telefonundan ulaşılamaz olmaya dayanamayan az değl ne de olsa. :)
arda 04 Kasım 2005 Cuma günü dedi ki :
Fortuna’nın cep telefonunu bile kullandırabilmesi ilginç geldi..
Bazı firmalar(hangisi bilmiyorum şu anda) yolculuk sırasında yolcuların dizüstü bilgisayarlarını ne alakaysa kapalı tutmalarını istiyorlarmış.
(Kaynak: bozkıru)
Şenlikteki sponsorluklarından olsa gerek Nilüfer’e karşı ayrıca bir “sevecenliğim” var :)