King Kong
13 Ocak 2006 Cuma, 06:39 | Film / TVKüçükken TRT zamanının King Kong filmleri defalarca göstermesine rağmen aklımda bir türlü yer edememiş. Evet bir goril hatırlıyorum, bir de doğanın dışında şehirde bir yerleri yıkma görüntüleri var aklımda — o kadar. Seyrettiğimde mest olduğumu da hatırlamıyorum. “Eh aklımda bile kalmadığına göre ne var bu filmi bu kadar büyütecek” diyen bir (ön)yargıya sahiptim. Fırsat olsa da bir daha bir izleyip bu yargının bir sağlamasını alsam diyordum.
Yüzüklerin Efendisi‘nin kahramanı Peter Jackson‘ın King Kong çektiğini duyunca manen kendimi King Kong’la yüzleşmeye hazırlamıştım. Adam o kadar özel efekt falan da kasacak, birkaç saat verip izlememek ayıp olur — eh izleyeceksem de sinemada izlemek mantıklı olur; zaman ayırıyorsam bari tadı çıksın malum görsel şölen.
Geçen hafta azmettim sinemaya gittim. Başımın göğe erdiğini belirtmeliyim :-). Artık öyküyü öğrendim. Günün birinde sokakta yürürken biri çevirip sorsa anlatabilirim.
Filmin ilk yarım saati dolduğunda yanlış salona girmiş olup olamayacağımı sorgulamaya başladım. King Kong’u görmeyi bırak, daha K’sını duymamıştım. Valla geyiğine söylemiyorum. Hikayeyi de hatırlamıyorum ki emin olayım filmin normal seyrinde devam ettiğine. 45 dakika oldu. Zaman ilerledikçe huzursuzca kıpırdanmaya başladım. İlk saat biterken gitmeye çalıştıkları adada bir canavara dair söylentiler olduğu lafı geçince rahatlayıp arkama yaslandım.
King Kong bir çıkıyor sahneye, “aabi yapmışlar” dedirtiyor. Bu kadar başarılı olabilir. Hareketler, gözler, ifadeler… Bir kral edası var, bu ada benim mekanım diyor. Hafif melankolik de, yılların yara izleri var. Her yönüyle bir “canlı” olduğunu hissediyorsun. Naomi Watts (Campbell diil) ile olan sahneler inanılmaz başarılı.
Filmin bence tek odağı King Kong olmalıydı ve o merkezde ne kadar sürecekse o kadar sürmeliydi. Her film 3 saat olmak zorunda değil ya. Peter Jackson amca ise King Kong filminin belgeselini çekmiş resmen. Her kavramı, her karakteri seyirciyi konudan kopartırcasına ayrıntılı irdelemiş (öyküyü öğrendim derken abartmıyordum). Karakterlerin King Kong öncesi ve sonrası yaşamları gerçekten seyircinin umurunda mı? Hani karakterlerin yaşadıkları King Kong deneyiminin onların hayatı üzerindeki etkilerini görüyor olsak anlayacağım da, öyle bir durum da yok. Adadaki çeşit çeşit canlıları göstereceğim diye filmi bir ara Indiana Jones / Jurassic Park karışımına çevirmesine ne demeli?
King Kong’u Andy Serkis‘in -oynadığını- öğrenince dumur oldum. Yüzüklerin Efendisi’nde de Gollum’u oynamıştı. Bilgisayarla yaratılan bir karakterin “hareketlerini oynayan” yeni bir oyuncu tipi yarattı bence.
Erken Baskı dizisinden tanıdığım Kyle Chandler ise hoş bir sürpriz oldu, çok güzel oturmuş rolüne. Piyanist ile oscar alan Adrian Brody ise bence tek kelimeyle dökülüyor. Çizilen karakterin ona uymamasından mı, karakterin kendisinin iyi çizilememesinden mi bilmiyorum ama bir şekilde kimya oluşmuyor.
Kendi halinde bir filmsever olarak her izlediğim filmin böyle ayrıntılı eleştirisini yapmayı çok sevmem açıkçası. Çok sevdiğim filmleri hatırlamayı tercih ederim. King Kong’u izlediğim 3+ saatte ise fazlaca film üzerine düşünecek vaktim oldu ;-)
“King Kong” İçin Yapılan 1 Yorum
Dee 13 Ocak 2006 Cuma günü dedi ki :
Bütün yazdıllarını bo$ver, son cümleye hasta oldum ben. :)))) Anla$ılan ben izlemeyi reddetmekle cok akıllılık etmi$im. :)