Yazılımlar Gerçekten Özgür mü?

Bilgisayarla uğraşmaya başladığım yıllarda, milattan önce 1980’lerde, yazılım özgürlüğü gibi bir derdimiz vardı. Senelerce yazılım geliştiricilerine ve o geliştirilen yazılımları kullananlara özgür yazılım felsefesini ve önemini anlatmaya çalıştık. Bugüne, 2025’e geldiğimizde bunu azımsanmayacak bir oranda başarmış görünüyoruz.

Niye öyle görünüyoruz? Zamanında bize karşı, deyim yerindeyse “savaşan” firmalar, bugün özgür yazılım dünyasında en önde koşmaya çalışıyorlar. Özgür yazılımların girmediği alan yok, girdikleri alanların çoğunda da rakiplerinden çok daha iyiler ve tercih ediliyorlar.

O zaman sorun nerede?

Yazılımların bazıları iyi çalışabilmek için “veri”ye ihtiyaç duyuyor. İlk örneklerinden biri, e-posta servislerin asla tam olarak çözülemeyen SPAM yani istenmeyen e-postalar sorunu idi. Gmail’in bir dönem hızla popülerleşmesinin en büyük nedenlerinden biri çok iyi SPAM ayıklamasıydı. SPAM ayıklamak için kullanılan yöntemlerin hemen hepsi çok sayıda e-postanın incelenerek “örnek alınması”nı gerektiriyor. 50 kişinin e-postasını yöneten bir yerin örnek alabildiği e-posta miktarı ile, milyonlarca kişinin e-postasını inceleyebilen Google’ın hizmetinin kalitesi aynı olmuyordu (Kahraman Bakkal Süpermarket’e Karşı). Günümüzde verilerin analiz edilmesine yönelik uygulamalar hemen her sektörde artıyor. Sizin elinizde o kadar çok veri yoksa, o yazılımı gerçekten kolaylıkla geliştiremiyor ya da aynı verimlilikte kullanamıyorsunuz. Yazılımın kodu özgür olmasına özgür. Ama veri olmadan bir işe yaramıyor.

Benzer durum, kullanıcısından veri toplayarak çalışan birçok uygulama için geçerli. Bugün Linked.In’in, Spotify’ın ya da “sorunlu” gördüğümüz herhangi bir yazılımın çok daha iyisini sıfırdan yapmak zor değil. Zaten bugün hemen her bilindik yazılım, altında özgür ve açık kaynak kodlu yazılımlar kullanıyor. Niye kimse yapamıyor? Çünkü asıl keramet o sistemi kullanan insanlarda. İnsanların müzik dinleme alışkanlıklarını, iş(çi) ararken kullandıkları sözcükleri, profillerindeki bilgileri analiz edebilmemize ihtiyaç var ki, yazdığımız o güzel yazılım istenen sonucu üretebilsin. Öteki türlü ağzımızla kuş tutsak, yazılım bir işe yaramıyor.

Yazılımların bazıları ise çalışabilmek için yüksek miktarda işlemci gücüne gereksinim duyuyor. O kadar fazla ki, öyle bir işlem gücüne zaten sahip olamıyorsunuz; kiralama yöntemine başvuruyorsunuz. Örneğin yakın zamanda Kumru.ai’ı geliştiren ekip, donanıma yatıracakları paraları bittiği için projenin birkaç ay askıda kaldığını belirtmişti. Yazılımınız istediği kadar özgür olsun, üzerinde çalışacağı donanıma sahip olamıyorsanız, bir işe yaramıyor.

Dünya hızla gelişiyor. Sürekli daha hızlı yazılım üretmemiz gerekiyor. Yazılımı üretmekte gecikirsek, o ihtiyaç ortadan kalkabiliyor, değişebiliyor ya da başkaları o boşluğu doldurabiliyor. Yazılımı daha hızlı geliştirebilmek için dış servisleri kullanmaya yöneliyoruz. Bir görüntüyü kendimiz işlemeye çalışmak yerine, dış bir servise gönderiyoruz ve sonucunu alıyoruz. Yazılımın kodu ne kadar özgür olursa olsun, biri bize ait olmayan o servisin fişini çektiğinde o yazılım çalışmaz hale geliyorsa, özgürlüğü beş para etmiyor.

Yazılımlar giderek daha da karmaşıklaşıyor. Biz de daha karmaşık sorunları çözen yazılımlar üretiyoruz. Yarın kendimiz aynısını kendi başımıza yapalım dediğimizde, o karmaşık altyapıyı kendimiz kurmak ve yönetmenin maliyeti gerçekçi noktaları aşabiliyor. Kısaca kendi işimizi yapabilmek için bir “fabrika”ya ihtiyaç duyabiliyoruz. Çünkü yaptığımız iş, oradaki sadece bir dişliden ibaret olabiliyor.

Sevdiğimiz işi, özgürce yapabilmek için sadece kod yazmamız artık yetmiyor. Bilgisayar, elektrik ve İnternet’le tek başımıza dünyayı yerinden oynatamıyoruz.

Özgür yazılımcılar olarak gerçekten hala üretim aracımızın sahibi miyiz? Yoksa büyük yazılım tekellerinin kullanışlı araçları haline mi geldik?